Extinction

Sentetiklerin Ütopyası: Extinction

Tanınmış isim Michael Pena’nın oyunculuğundan güç almaya çalışan yapım, “sentetikler” olarak adlandırılan bilinç sahibi robotların varoluş mücadelelerini konu ediniyor. Yakın zamanda yaşamını yitiren ünlü fizikçi Stephen Hawking, gelecekte yapay zekâ teknolojilerinin kontrolsüz olarak gelişiminin insanlığın varlığına büyük tehdit olacağını sıklıkla dile getirmişti. Extinction, ünlü fizikçinin bu endişesinden yola çıkıyor; yapımda Hawking’in bu karamsar öngörüsüne kısa bir sahnede yer veriliyor. İlgi çekici bir konuya sahip olmasına rağmen yapım, vasatlık seviyesinin üstüne çıkmayı başaramıyor. İkinci uzun metrajlı eserine imza atan Ben Young, yönetmenlik anlamında dikkat çekemiyor. “Bir Netflix Filmi” olarak görücüye çıkan yapım, dijital platformun kısa süre önce yayımladığı How It Ends ve Tau’dan “nitelik” olarak daha zayıf.

Peter (Michael Pena), son zamanlarda, rüyalarında bir uzaylı istilasında eşine ve kızlarına sürekli zarar geldiğini görür. Her gün aynı rüyaların tekrar etmesi Peter’i psikolojik anlamda olumsuz olarak etkilemeye başlar. Bir fabrikada mühendis olarak çalışan Peter, bir onarım esnasında dikkatinin dağılması sonucunda ekipmanına zarar verir. Peter’in dalgın ve düşünceli durumu gören patronu, David (Mike Colter), baş ağrıları da çeken çalışanını bir kliniğe gözükmesi konusunda ısrarcı davranır; David, ona bildiği bir kliniğin telefonunu verir. Kliniğe gitmeye karar veren Peter, sırasını beklerken, aynı ruhsal şikâyetten muzdarip bir kişi ona “hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını ve kliniğin tedavi amacıyla gelenlerin hafızalarını yeniden biçimlendirdiğini” söyler.

Extinction

Yazının devamı spoiler içermektedir.

Klinikte tedaviye girmekten son anda vazgeçen Peter, akşam eve geldiğinde gördüğü rüyaların gerçekleşeceğine şahit olacaktır. Dış dünyadan gelen bilinmeyen güçler, şehri istila etmeye ve yıkmaya başlarlar. Ailesinin başına gelecekleri daha önceden “görmüş” olan Peter, onları korumak için kaçmanın yollarını arar; fakat dünya dışı varlıkların açtığı ateş sonucu eşinin yaralanmasıyla da önemli bir sır açığa çıkacaktır. İstilacıların gelme amacı, sandığından bambaşkadır ve şahit olacağı kimi durumlar Peter üzerinde bir kimlik bunalımı yaşatacaktır.

Philip K. Dick’in We Can Remember It For You Wholesale (1965) öyküsünden esinlenerek Paul Verhoeven tarafından kotarılan Total Recall (1990), Douglas Quaid’in (Arnold Schwarzenegger) “kimlik” arayışını muhteşem bir macera eşliğinde sunmuştu. Aksiyon sineması içerisinde önemli bir yere sahip olan yapım, “kimlik” arayışını konu edinen benzer tarzdaki yapımların da önünü açmıştı. Extinction, 2011 yılında gösterime giren ve gene Michael Pena’nın da oyuncu kadrosu içinde yer aldığı bir başka uzaylı istilası filmi Battle Los Angeles’la benzerlikler de içeriyor. Kimlik arayışı, istila ve istilacıların gerçek amaçları gibi bir olay örgüsü, senaryo açısından çok katmanlı bir duruma müsait; fakat Ben Young, senaryonun da düz bir yol izlediğinden olsa gerek, şaşırtıcı sürprizleri daha ilk sahnelerde açık ediyor. Peter’in gördüğü rüyalarının geleceğe yönelik değil, geçmişe yönelik olduğunu hemen anlıyoruz.

Extinction

Aslında senaryo ekibi orijinal bir fikir ortaya çıkarmış. Bir yandan “sentetik” olduklarının farkında olmayan ve bir “insan” gibi yaşayan robotlar, diğer yandan da Dünya’yı terk edip Mars’a yerleşmiş ve elli yıl sonra tekrar geri gelen “gerçek” insanlar. Geçmişte yapay zekânın korkutucu bir boyutta gelişmiş olması bazı ahlaki soruları da beraberinde getirmiştir. “Sentetikler” giderek işçi sınıfının yerini almaya başlamış ve devletin de, “Robotların kanuni yönden hakları olmalı” yönündeki beyanatları halkı isyana teşvik etmeye yetmiştir. İnsanlığın yapay zekâ ile başa çıkamayıp Mars’a yerleşmiş olması, iyi bir bilimkurgu bekleyenleri heyecanlandıracak bir fikir. İnsanlığın Dünya’yı terk edişinden sonra kendi ideal ütopyalarını kuran “sentetikler”, zamanla ideal devlet anlayışından uzaklaşır olmuşlardır. Gönüllü olarak hafızalarını sildirip, yerine sahte anılar yükletmişlerdir; bu sayede “yapay insan” olduklarını hatırlamayacaklardır. Ancak bazı seçilmiş “sentetikler,” olası bir “insan” istilasına hazırlanma amacıyla hafızalarını sildirmeyip bir hazırlık planının içinde olacaklardır.

Yapay zekâ/insan çekişmesini konu edinen yapım, kuşkusuz daha büyük bir bütçe ve daha yetkin ellerde çok daha iyi sonuçlar verebilirdi. Michael Pena, canlandırmış olduğu karakterine “heyecan” katamamış; Ben Young, sadece senaryoda yazılanı perdeye aktarmış; görsel efektlerin zayıflığı seyir zevkini düşüren bir diğer husus… Extinction; The Cloverfield Paradox ve Annihilation gibi, vizyonda gösterilmek için yola çıkan bir projeydi. Yapım şirketi Universal, projeden zarar edeceğini anlayınca filmini Netflix’e sattı. Tabii bu film sektöründe bir değişimin de habercisi. Büyük stüdyoların dijital platformlara satılma amacıyla ısmarlama filmler çekmeleri yeni bir dönemin başlangıcı olabilir; fakat “sanatsal” anlamda tartışmalı olabilecek bu tür işlere mesafeli yaklaşmakta fayda var.

Yazar: Buğra Şendündar

1979 İstanbul doğumlu. Sinemaya olan ilgisi daha yedi yaşındayken dedesiyle sabahlara kadar film izlemekle başlar. Daha önce çeşitli mecralarda sinema üzerine makale ve eleştiriler kaleme aldı. Günümüzde, Bilimkurgu Kulübü'nde yazarlık serüvenine devam ediyor. Ona göre sinema, insanın kendini keşfetmesidir.

İlginizi Çekebilir

Rebel Moon 2 - The Scargiver

Rebel Moon’un Göz Kanatan Devam Filmi: The Scargiver

Rebel Moon‘un (İsyankâr Ay) ikinci kısmı da Netflix‘te izleyiciyle buluştu. İlk kısımda yönetmen Zack Synder, …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin