a-trip-to-the-moon-le-voyage-dans-la-lune-

Bilimkurgu Çok mu Ciddileşti?

Avrupa Medya Sanat Festivali (EMAF) kırk yıldan beri sinema ve festivallere doğru yola çıkan en iyi kısa filmlere önceden bir göz atma imkanı verirken, aynı zamanda derin sosyal gerilim ve kaygılara ilişkin güvenilir bir kültürel barometre fonksiyonu da görüyor.

Fakat içinde bulunduğumuz yıl festivalin, günümüzü anlatmanın tek geçerli yoluymuş gibi tamamen bilimkurgu tarafından ele geçirildiğine şahit olduk. Bu durum, kurgusal yapıtlarıyla tanınan mimar Liam Young’ın hazırladığı “Gezegen Şehir ve Küresel Issızlığın Geri Dönüşü(Planet City and the Return of Global Wilderness) isimli görsel sunumun da ana mesajını oluşturuyordu. Sunumun bir kısmını sanatçının, küresel lojistik ağları tarafından fark edilmeden işgal edilmiş bölgelerde düzensizce dağılmış ve yavaş yavaş birleşmekte olan bir megayapı adını verdiği küresel altyapıların araştırılmasına adanmış bir kariyere bakış oluşturuyor.

Eski yapıtlarıyla karşıtlık oluşturacak şekilde (konteynır taşımacılığı, tekstil tedarik zinciri, lityum madenciliği gibi gerçek dünyaya ilişkin hikayeler) sunum, bütün insanlığın aşırı yoğun megapolise bilinçli şekilde toplandığı bir ütopyayı anlatıyor. Young’un dikkat çektiği nokta bu ütopyanın imkansızlığı. Bilimkurgunun temasını hep bu olasılıklar oluşturdu ama Young’a göre bilimkurgu, bizi ve gezegenimizi kıskacına alan felaketleri kendimize tekrar tekrar hatırlatmanın artık en popüler yolu. Bir zamanların ümit dolu türü, alanını distopyaya terk ederken bizi uzun bir şimdiki zamana kıstırılmış olarak Dünya’nın sonunu beklemeye mahkum bırakıyor.

Festivalde başka felaket filmleri de vardı elbette. Marian Mayland’ın deneysel filmi Michael Ironside ve Ben (Michael Ironside and I), WarGames, Real Genius ve seaQuest DSV gibi ikonik filmlerden alınan fotoğraflar ve kısa kliplerle oluşturmuş üç sanal mekan arasında mekik dokuyor.

Wargames+1

Kimsenin olmadığı mekanlar dağınık, tekinsiz ve dış dünyayla sadece aydınlık pencereleri ve dolap kapakları aracılığıyla bağlanan bir sanal konut oluşturuyor. 1985 yılından Real Genius mekanı Kaliforniya’da bir kampüs yurdu, seaQuest DSV mekanının içi 1993 yılından fütüristik bir nükleer denizaltıyken, 1983’ten WarGames, bir şehir banliyösünde bahçeli bir evin yatak odası olarak tasarlanmış. Hepsi etkili kurgusal bir çocukluk yaratmak için birbirinin içine katlanırken bilimkurgu seven gençlerin soğuk savaşa bakışını yakalıyor. Mayland’ın festivalde Alman film eleştirmenleri ödülü alan filmi, EMAF’ın yıllardır desteklediği tarzda bir deneysel film.

Zachary Epcar’ın açıkça eleştirel yapıtı The Canyon’da bir sahil sitesinde sükünetle seyreden hayatın gittikçe tuhaflaşmasını, site sakinlerinin tasasız telefon konuşmalarının telefon titreşimleri ve diğer elektronik seslerle karışarak anlamsız bir uğultuya dönüşmesine kulak misafiri olarak izliyoruz. Bütün bunlar karamsar hatta umutsuz görünse de sorumluluk bu çalışmalara ya da seçkiyi yapanlara ait değil. Bilimkurgu bir oyun alanı olmaktan çıkıp dünyayı açıklamanın ciddi bir aracı haline geldi. Bilimkurgu büyüyor ve bu iyi bir şey.

Sanatçılar ve EMAF film yapımcılarıysa daha iyi bir geleceği hayal etmek için daha az teknokratik, belki biraz daha siyasi hatta ruhani- bir yol henüz bulamadılar.

Hazırlayan: Selim Erdoğan |Kaynak

Yazar: Selim Erdoğan

1970 İzmit doğumlu. A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu. Enerji sektöründe çalışıyor. Denizatı Vadisi, İkibinseksendört, Gofer Ağacı, Trinidad'ın Dönüşü, Kurbağa Adası, Sabotaj ve Derin Merhamet romanlarının yazarı.

İlginizi Çekebilir

Murat Menteş’le Geleceği Görenler Öykü Yarışması Yayını

Edebiyat Otopsisi YouTube kanalındaki “Yazarlara Soruyoruz” serisinin yeni bölümünde kulübümüz editörlerinden Emre Bozkuş, edebiyatın sınırlarını …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin