yonetmen bilimkurgu

Keşke Bilimkurgu Filmi Çekse Dedirten 10 Usta Yönetmen

Sitemizde, adına ve içeriğine de uygun olarak bilimkurgu filmlerini ve bilimkurgu filmi yönetmenlerinin ya da oyuncularının kariyerlerini anlatıyoruz. Peki bu kez konuya tersten yaklaşıp kariyerinde hiç bilimkurgu çekmemiş yönetmenleri inceleyelim mi? Kendine özgü bir sinematik dil yakalamış, teknik yönden usta denebilecek düzeye gelmiş ve birbirinden muhteşem işlere imza atmış on yönetmen ile karşınızdayız. Çektikleri başyapıt filmleri izledikçe insan ister istemez, “Keşke bilimkurgu filmi de çekseler, doya doya izlesek,” diyor.

İşte karşınızda, kariyerinde hiç bilimkurgu filmi olmayan on usta yönetmen…

Martin Scorsese

Kendisi için ne denebilir ki! Çoğu sinema otoritesine göre yaşayan en büyük Amerikalı yönetmen odur. Mafya filmleri deyince akla ilk olarak onun adı gelir. Kariyerinde tür olarak suç filmleri çoğunlukta olsa da korku, gerilim, komedi, müzikal ve hatta çocuk filmleri de vardır. Efsane aktör Robert De Niro’yu o yaratıp parlatmıştır diyebiliriz.

Taxi Driver filmiyle akli dengesi pek de yerinde olmayan bir taksi şoförünün gözünden, aslında ABD toplumunun ne kadar çürümüş ve kokuşmuş olduğunu gördük. Goodfellas filmiyle hem Amerika’daki İtalyan mafyasının işleyişini hem de hayatı mafyanın içinde geçmiş bir adamın gözünden organize suç dünyasını izledik. Raging Bull filminde dünya orta sıklet boks şampiyonu Jake LaMotta‘nın fırtınalı yaşamından bir kesite tanık olduk. Casino filminde hem bir kumarhanenin işleyişinin perde arkasını hem de insanlardaki kazanma hırsını deneyimledik.

Amerikan toplumundaki türlü sınıfların yaşamlarını, biraz karikatürize de olsa gerçeğe çok yakın bir şekilde onun filmlerinde seyrettik. Usta yönetmenin kariyerinde bir bilimkurgu filmi olsaydı acaba nasıl bir öykü anlatırdı, diye düşünmeden edemiyor insan.

Quentin Tarantino

1992 yılında Reservoir Dogs diye bir film vizyona girdi. Ters giden bir kuyumcu soygununun ardından soygunculardan vurulmayan veya yakalanmayanların önceden belirledikleri buluşma yerine gelip, “Nerede yanlış yaptık?” konusunu konuşmalarını anlatıyordu. Çok küfürlü, ırkçı ve cinsiyetçi diyalogların bolca geçtiği ve tamamen döngüsel kurguyla ilerleyen bir filmdi. Üstelik filmde o kadar çok diyalog vardı ki, izleyiciler artık bu geveze filme isyan edip oyuncularına, “Bi’ susun be!” diye tepki gösteriyordu. Kimse filmden bir şey anlamamıştı. Saçma sapan bir filmdi hatta. Yönetmeni de Quentin Tarantino diye bir adamdı. Takvimler 1994’ü gösterdiğindeyse Pulp Fiction diye bir film vizyona girdi. Reservoir Dogs filminin adeta mükemmelleştirilmiş hâliydi. Döngüsel kurgulu, bol küfürlü, ırkçı ve bitmek bilmeyen diyaloglu… Tarantino artık dozajı arttırmış ve siyahi karakterler bile birbirlerine zenci diye hitap ediyordu. Ancak bu filmle birlikte Tarantino tarzı senaryonun değeri anlaşılmıştı. Reservoir Dogs filmine iade-i itibar yapılmış ve Pulp Fiction da En İyi Özgün Senaryo Oscar’ını kazanmıştı.

Basit ve hatta saçma öyküleri sanki milli bir mesele gibi önemli gösteren, bol diyaloglu, başı sonunda – sonu başında döngüsel kurgulu filmleriyle Tarantino, sinemaya yepyeni bir soluk getirdi. Yıldızı parlayan genç bir yönetmenden, sinemanın dâhi çocuğuna geçmesi çok kısa sürdü. Uçuk kaçık filmleriyle en ciddi sinema otoritelerinden bile tam puan almayı başardı. Hollywood’un en büyük oyuncuları bile bugün kendisiyle çalışmak için adeta kapısında yatıyor denebilir.

Birkaç bilimkurgu filminde kamera önünde veya kamera arkasında yardımcı rolleri olsa da, Tarantino’nun kariyerinde bir bilimkurgu filmi mevcut değil. Aslında Star Trek filmlerinin dördüncüsünü çekmesi için adı geçiyordu ama projenin akıbeti meçhul. Sinemaya yepyeni bir anlatım getiren tekniği ile şöyle güzel bir bilimkurgu filmi yazıp yönetse, biz de izlesek, diye düşünmeden edemiyor insan.

Jim Jarmusch

Amerikan bağımsız sineması dendiğinde akla gelen ilk isim kendisidir. Marvel Sinematik Evreni’nden Loki rolüyle tanıdığımız Tom Hiddleston, 2013 yılında kendisinin Only Lovers Left Alive filminde oynadıktan sonra, “Jim Jarmusch filmlerini izlemek bir şarkıyı dinlemek gibi. Filmlerinde oynamak ise müzik yapmak gibi,” demiştir.

Alışılmış ve hatta klişe konuları alışılmışın dışında ve güçlü bir sinema diliyle anlatan yönetmenimiz, neredeyse her filminde kendisiyle çalışan oyuncuları sanatına hayran bırakmıştır. Çoğunlukla gerçek üstü konuları gerçekçiliğe indirgeyerek anlatan ve karakter psikolojilerine önem veren filmleriyle tanınır. Acaba onun alışılmışın dışında sinematik diliyle çekilmiş bir bilimkurgu filmi nasıl olurdu?

Oliver Stone

Aslında şu dünyada belki de bilimkurgu filmi çekecek son yönetmen kendisidir. Her ne kadar kariyerindeki ilk filmi 1974 tarihli Seizure adlı bir korku filmi olsa da, ilerleyen yıllarda tamamen gerçekçi ve gerçek olaylardan uyarlama ya da yaşamış kişilerin biyografik kurgularını çekmiştir.

Evet, gerçekçi! Oliver Stone sinemasının en doğru tanımı bu olabilir. Filmleri neredeyse bir belgesel sertliğindedir. Filmlerinde anlattığı olayları adeta seyircinin yüzüne çarpar. 1978 yılında Türkiye’yi açıkça kötüleyen Midnight Express filminin senaryosunu yazarak biz Türk izleyicilerin kalbini kırmasına rağmen sinematik dilinin güçlü olduğunu itiraf etmek gerekir.

Gerçekçi yönetmenimizin kariyerinde bir bilimkurgu filmi olsaydı, sert bilimkurgu türünde olacağını düşünmek işten bile değil. Kim bilir, belki kariyerine bir gün bir bilimkurgu filmi de ekler.

Paul Thomas Anderson

2022 yılı itibariyle tam 11 kez Oscar adayı olmuş, ancak hiçbirini kazanamamıştır. Çektiği tüm filmlerinde oyuncularını Oscar adayı ya da kazananı yapmıştır. Yaşayan en büyük aktör kabul edilen ve en iyi erkek oyuncu Oscar’ını en çok kazanan aktör olan Daniel Day-Lewis kendisi için, “Senaryoyu bile okumadan ondan gelen her teklifi kabul ederim,” demiştir. Ki Day-Lewis kendisine gelen çoğu teklifi kabul etmeyen ve çok seçici olmakla tanınan bir aktördür.

Sinematik dili Jim Jarmusch kadar bağımsız sinemaya yakın ve alışılmışın dışında, Oliver Stone kadar da gerçekçi ve belgesel sertliğinde denebilir. 2007 yılında çektiği There Will Be Blood başyapıtı için Quentin Tarantino, “Keşke bu filmi ben çekmiş olsaydım,” demiştir. Dünyada Tarantino’ya bu sözü söyletecek çok fazla sinemacı yoktur.

Anderson’ın kamerasından çıkacak bir bilimkurgu filmi de biz bilimkurguseverleri muhtemelen mest edecektir. Bir gün bilimkurgu filmi de çekmesi umuduyla.

Joel Coen ve Ethan Coen

Hemen hemen tüm filmlerini birlikte yazıp yöneten Coen Kardeşler için Hollywood’un en Avrupai yönetmenleri denebilir. Çektikleri filmler ana akım gişe sineması için olsa da, neredeyse Fransız Yeni Dalga sinemasının etkilerini taşır.

Barton Fink, Fargo, The Big Lebowski, O Brother, Where Art Thou, No Country For Old Man gibi başyapıtları sinemaya kazandıran Coen Kardeşler, gerçekçi öyküleri sembolizme bulayarak gerçeküstücü bir anlatım diline sahiptir. Çoğunlukla suç veya drama filmleri çeken kardeşler, fantastik ve bilimkurgu sinemasından özellikle uzak durmuştur. Ancak onların görkemli sinema diliyle bilimkurgu filmi izlemek doyumsuz bir keyif olurdu.

Emir Kusturica

Sırada Avrupa’dan bir isim var. Yarı Boşnak yarı Sırp Emir Kusturica, çoğunlukla Balkan milletlerinin dramlarını ve öykülerini anlattığı filmleriyle tanınıyor. Ülkemizde de çok sevilen ve hemen her film festivalimizden onur konuğu olarak davet alan Kusturica, bu davetlerin bazılarına icabet de etmiştir.

Balkan öyküleri anlatır demiştik. Tıpkı bölgenin adı gibi, filmleri de hem ballı hem de kanlıdır. Neşe ve acıyı aynı sahnede yaşatır. Neşeli bir müzik eşliğinde dans eden karakterleri göstererek seyirciyi ağlatmayı başarır. İster istemez Emir Kusturica imzalı bir bilimkurgu filminin nasıl olabileceği de insanın merakını çekmiyor değil.

Costa-Gavras

Asıl adı Constantinos Gavras olan Yunan kökenli Fransız yönetmendir. O da sıklıkla ülkemizi ziyaret etmesiyle tanınır. Hatta Emek Sineması’nın yıkılmasını protesto eden ve polisten cop ve gaz yiyen kalabalığın arasında o da vardı.

Gerçekçi bir sinema diline sahiptir. Hatta amiyane tabirle Oliver Stone’un Avrupa şubesi denebilir. Çoğunlukla dünyaya solcu bir pencereden bakan siyasal taşlama türündeki filmleriyle tanınır. Erk sahiplerini hicvetmekten çekinmez.

Dolayısıyla Costa-Gavras imzalı bir ütopya veya distopya filmi biz bilimkurguseverler için altın değerinde olurdu.

Nuri Bilge Ceylan

Bizden bir isim var sırada. Türk sinemasının yaşayan en büyük ismidir desek abartmış olmayız. Çoğunlukla zamansız (hangi dönemi anlattığı belli olmayan) filmleriyle taşra ve taşra yaşamının hiç değişmediğini ve insanların o yaşamın içinde hiç ilerlemeden olduğu yerde dönüp durduğunu anlatır. En çok ödül almış, yurtdışında en çok tanınan sinemacımızdır.

Ülkemizin en popüler oyuncu ve yönetmenlerinden Yılmaz Erdoğan, Bir Zamanlar Anadolu‘da filminde başrolü Taner Birsel ile paylaşmıştı. Sonrasında verdiği bir röportajında, “Nuri Bilge Ceylan’ın yönetmenliğini görünce kendi yönetmenliğimin ne kadar basit olduğunu anladım,” demiştir.

Acaba Nuri Bilge Ceylan imzalı bir bilimkurgu bize nasıl bir öykü anlatırdı? Nuri Bilge Ceylan yine taşrada geçen, küçük insanların büyük öyküsü şeklinde bir bilimkurgu filmi çeker miydi? Bu soruların yanıtlarını umarız bir gün alırız.

Yavuz Turgul

Türk sinemasının mihenk taşı, 1996’da çektiği ve hasılat rekorları kıran Eşkıya filmiyle adeta Türk sinemasını yıllardır yattığı komadan çıkaran sinemacımızdır. Pek çok sinema akademisyeni, kendisini Türk Sineması’nın ilk auteur yönetmeni olarak tanımlar. Yalnızca çektiği her biri başyapıt denebilecek filmleriyle değil, başka yönetmenler için senaryolarını yazdığı Tosun Paşa, Züğürt Ağa gibi filmlerle de sinemamıza gelmiş geçmiş en büyük katkıları yapan insandır.

Türk toplumundaki türlü sınıftan insanların yaşamlarını ve onların geldiği sınıfın değer yargılarını anlattığı filmleriyle Toplumsal Gerçekçi Sinemanın ülkemizdeki en önemli temsilcisidir. Ayrıca, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizin ve oralara özgü kültürlerin aşığıdır ve filmlerinde mutlaka bunlara da yer verir.

Yavuz Turgul imzalı bir bilimkurgu olsaydı acaba öyküsü bir şekilde Şanlıurfa’da başlar mıydı, diye düşünmemek elde değil? Hatta belki de Göbeklitepe konulu bir bilimkurgu filmini çeken ilk kişi kendisi olabilir. Antik Mısır konulu başta Stargate olmak üzere pek çok bilimkurgu filmi var. Neden Yavuz Turgul imzalı bir de Göbeklitepe konulu bilimkurgu filmi olmasın ki!

Kariyerinde hiç bilimkurgu filmi olmayan, birbirinden usta 10 yönetmeni sıraladık. Umarız bir gün bu yönetmenler üst düzey sanatsal becerilerini bilimkurgu filmi çekmek için de kullanırlar.

Yazar: Halil Alpaslan Hamevioğlu

1980 Polatlı doğumluyum. 80'ler ve 90'lar kuşağında yetişmiş bir bireyim. O devrin her bireyi gibi ben de bilimkurguyu video kasetlerden tanıdım. Sonra özel kanallar geldi. Hayal dünyam iyice genişledi. Eh, gerçek yaşamda da dünyanın içinden geçtiği dönüşümü gördüm. Sovyetler'in bitişini, Berlin Duvarı'nın yıkılışını, popüler kültürün tüm dünyayı etkisi altına alışını... Bir gün okulum bitti ve hem gördüklerimi hem de yaşadıklarımı yeni nesillere aktarayım dedim. Öğretim görevlisi oldum. Gazi Üniversitesi’nde başlayan, Başkent Üniversitesi’nde devam eden öğreticiliğimde ülke sınırlarını aştım ve kendimi Amsterdam Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde buldum. Oldum olası yazmayı sevmişimdir. Âşık olduğum bilimkurguyu ve yazma hobimi de burada birleştireyim dedim. Şimdiden iyi okumalar.

İlginizi Çekebilir

gittikce kotulesen film serileri 2

Gittikçe Kötüleşen Bilimkurgu Film Serileri #2

Pek çok bilimkurgu film serisi, unutulmaz bir başlangıçla bizi kendine bağladı. Geleceğin ihtişamına dair vizyoner …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin