Bir zamanlar Marvel Sinematik Evreni (kısaca MSE), sinemanın çöküşünün ve televizyonun yükselişinin habercisi olarak gösteriliyordu. Çünkü sinemada yalnızca süper kahraman filmleri gişe yapar olmuş, aynı dönemde dijital platformların ve televizyondaki film gibi kurgulanmış dizilerin yükselişiyle ana akım hikâye anlatma mecrası burası hâline gelmişti. Pandemide sinema salonlarının kapanmasıyla çok acayip bir şey oldu ve işler tersine döndü. İnsanlar sinema salonlarını özlemişti. Barbenheimer fırtına gibi esti. İnsanlar sinemaya yeniden hikâye anlatıcılığı için gitmeye başladı. Marvel’ın uçup birbirlerine lazer fırlatarak savaşan karakteri genel izleyici için cazibesini yitirmişti. Peki süreç nasıl buraya geldi?
Marvel Sinematik Evreni, sinema tarihinin abartısız en büyük olaylarından biri. MSE’nin yaptığı pek çok şey birer ilkti ve benzersizdi. Başta farklı süper kahraman filmlerinde Nick Fury ve SHIELD ajanları gibi ortak karakterler görmemiz bile heyecan vericiyken, 2012’deki ilk Avengers’ta önceki dört filmin kahramanlarının omuz omuza mücadelesini seyretmek eşsiz bir deneyimdi. Bu deneyimin verdiği his belki de ancak kaydedilmiş ilk video görüntülerini görüp yaklaşan trenin kendilerine çarpmasından korkan insanlarınkiyle kıyaslanabilirdi.
Disney, her zaman ilkleri yapan bir şirket oldu. Kurucusu Walt’un yarattığı karakterlerden çektiği filmlere, tema parkı diye bir işe girişmesine kadar her yaptığı deli işi görüldü. Disney’in Pixar, Star Wars gibi markaları satın alması tüm sektörde mantığı sorgulanan hamleler oldu. Şimdi bu markaları Disney olmadan hayal bile edemiyoruz. Marvel satın alındığında durum farklı değildi. Herkes, Disney’in bu alımda harcadığı parayı çizgi roman satarak karşılayıp karşılayamayacağını merak ediyordu. Disney’in, Marvel karakterlerini bilgisayar oyunu ve sinema gibi mecralarda değerlendireceği duyulmuş olsa da beklenen büyük atılım filmlerde değil oyunlardaydı. Bir yıl önce çıkan Incredible Hulk gişede istediğini bulamamıştı. DC’nin Arkham Asylum’u ise oyun dünyasını sallıyor, ezeli rakip Marvel’dan bir karşılık bekliyordu.
Disney’in Iron Man, Thor ve Kaptan Amerika’ya çektiği tekil filmlerden bazıları seyirci tarafından sahiplenildi, bazılarıysa çok tutulmadı. Ama bu filmlerle temeli atılan sinematik evren herkesi heyecanlandırmıştı. Bu yapılabilir bir şey miydi? Gerçekten de çizgi roman evrenlerinin temel mekaniği beyazperdeye taşınabilir, farklı süper kahramanları bir arada izleyeceğimiz bir dünya kurulabilir miydi? Avengers, bu soruların cevabının ‘evet’ olduğunu gösterdi. Evrenin başındaki Kevin Feige ile ekibi yepyeni bir şey deniyordu ve bu seyircide de karşılık bulmuştu. Film, bir buçuk milyar dolar hasılatla o yılın en çok kazananı, o zamana kadar çıkan filmler arasındaysa üçüncü oldu. Ayrıca görsel efekt dalında da bir Oscar adaylığı aldı. Disney, oyun dünyasında DC ile yarışmaya çalışmak yerine rekabeti kendi sahasına, sinemaya taşımış ve bu sayede kazanmıştı. O zamana kadar Marvel da DC de zaman zaman güzel filmler çıkarmıştı elbette, ama hiçbiri böyle potansiyeli olan bir seriye dönüşmemişti. DC’nin daha önce George Miller tarafından yönetilecek bir Justice Leage filmi için çalıştığını ya da Christopher Reeve’in Superman’iyle Michael Keaton’ın Batman’ini bir araya getirerek evren kurmak istediğini biliyoruz ama bu projeler hiçbir zaman hayata geçmedi.
Disney hem kısa filmler yayımlayarak hem de filmlerin sonuna koydukları ek sahnelerle seyirciyi ilerisi için heyecanlandırıyor, kemik bir fan kitlesi yaratıyordu. Göndermeler, Stan Lee cameoları derken MSE’nin etrafında kendine has bir kültür gelişti. MSE’nin başarısı popüler kültür dünyasını kökten değiştirmişti. Geek kültürü ana akım hâline geldi, çizgi roman okumak inek aktivitesi olarak görülmekten çıkıp yaygınlaştı. Ülkemizde bile çizgi roman piyasasının MSE’den sonra kat kat büyüdüğüne şahit olduk. Feige ve ekibi, Avengers’tan sonra artan bir ivmeyle seyirciyi şaşırtmaya, daha önce yapılmamış işler yapmaya devam etti. Biz MSE’den önce pek bilmiyor olsak da, Avengers karakterleri çoğu Amerikalı’nın çocukluk kahramanıydı ama Guardians of the Galaxy ve Ant-Man gelince gördük ki çok tanınmayan karakterler de iyi senaryolarla oldukça başarılı olabiliyordu.
Civil War ile kahramanlarımızın birbirleriyle de savaşabileceklerini gördük. Tüm izleyiciler kim haklı diye ikiye bölündü. Herkes bu filmi bekliyordu ve ufak tefek eleştiriler olsa da insanlar sinemadan epey tatmin olmuş şekilde ayrıldı. Ayrıca Marvel’ın en sevilen karakteri olan Örümcek Adam evrene katılmıştı. Daha sonra Marvel evreninin kalbinden, çizgi roman köklerine çok bağlı bir Spider-Man filmi izleyecektik. Spider Man: Homecoming’de Iron Man ikinci ana karakterdi. Çizgi roman okurlarının hayalleri gerçek olmuştu.
Gişesinin garanti olduğunu gören Marvel, artık yılda üç film yayımlarken bir yandan televizyona da el atıyordu. Önce filmlerin hikâyelerini genişleten Agents of S.H.I.E.L.D. ve Agent Carter, sonra da başka karakterlerle tanışmamızı sağlayan Netflix dizileri geldi. Bu tam da Netflix’in yeni parladığı, piyasanın en prestijlisi sayıldığı zirve dönemiydi. Black Panther karakteri ve yaratılan afrofütüristik dünya, bütün siyahilerin takdirini toplayarak Disney’e politik de bir zafer kazandırdı. 2018’e geldiğimizde MSE’nin yapması gereken tek şey, on yıllık destanını görkemli bir finalle taçlandırmaktı. Bu final Avengers: Infinity War ve Avengers: Endgame ile iki bölüm hâlinde geldi.
Bu büyüklükte, çizgi romanları aratmayan bir crossover ile MSE yine bir ilke imza atmıştı. Infinity War ayrıca kurgusu, yönetmenliği, felsefesi ve ters köşe sonuyla büyük beğeni topladı. İki Avengers filmi arasında yayımlanan Captain Marvel, hoş bir doksanlar estetiği sunsa da seyirci tarafından çok sevilen bir film olmadı. Ve bu çok sevilmeyen film bile yüksek gişe rakamlarına ulaştı. Endgame, tam çizgi romanların 100. sayısı kafasında, MSE’nin on yıllık macerasından kesitler sunarak nostalji yaşatan, bir yandan da Infinity War’un devasa crossover mantığını sürdüren bir filmdi. Çıktığı gün için tüm zamanların en çok kazanan filmi olarak tarihe geçti. Ancak ilk Avatar onuncu yılı için yeniden vizyona girdiğinde ikinciliğe düştü.
Peki Endgame’e kadar her şey bu kadar iyi gitmişken ne oldu da bugün Marvel filmleri ve dizileri negatif eleştirilerin odağı hâline geldi, filmler beklenen gişe gelirini sağlayamamaya başladı? İlk olarak, MSE’nin zirve döneminde bile sinema hayranları süper kahraman janrının kovboy filmleri gibi olacağını, insanların ilgi alanlarının değişmesiyle eninde sonunda unutulacağını konuşuyordu. Marvel’ın başarısı diğer şirketleri de süper kahraman türünde işler çıkarmaya yönlendirdi. DC, evrenini Marvel gibi ince ince işleyecek zaman bulamadığı için onun başarısına ulaşamasa da bağımsız taraflarda The Boys ve Invincible gibi çok başarılı işler gördük. Bu yapımların janra farklı perspektiflerden bakması, ister istemez izleyici için Marvel’ı klişe ve sıkıcı hâle getirdi. Artık süper kahramanlara doymuştuk ve anlatacak farklı bir hikâyesi yoksa takip etmek istemiyorduk.
Anlaşıldı ki Kevin Feige ve ekibi, MSE’nin ikinci on yılına pek de hazırlıklı değildi. Sonsuzluk Savaşı’na giden yol yavaş yavaş hazırlanmıştı ama Endgame’den sonraki 4-5 film bize böyle bir bütünlük sunamadı. Zaten Marvel’a doymuş olan izleyici de filmler için eskisi kadar heyecanlanmamaya başladı. Daha sonra çoklu evren kavramı üzerinden yeni bir destan yaratmaya karar verdiler ama zaten tanımı gereği epey karışık ve dağınık olan bu temayı kompakt bir şekilde işlemeyi başaramadılar. Thanos’un yerine yeni düşman olarak koydukları Fatih Kang’ı oynayan oyuncunun hakkındaki iddialar sebebiyle görevden alınmasıyla, MSE’nin geleceği belirsizliğini koruyor. Artık Marvel filmlerini yalnızca vakit geçirmek, o an için eğlenmek amacıyla izliyoruz. Eskisi gibi filmler arasında deli gibi heyecanlanmıyor, teoriler üretmiyor, fragmanlar için geri sayımlar yapmıyoruz. Bunun farkında olan Disney, eski heyecanı yaratmak için filmlerden sürekli fragman ve sahneler yayımlıyor. Böylece filmi izlemeden neredeyse her şeyi öğrenmiş oluyoruz.
Niteliğin yerine niceliği koyması Disney’in en büyük günahıydı. Yılda 3-4 film ve yeni kurulan Disney+’ı pazarlamak için çekilen sayısız dizi bölümü hem kalitenin düşmesine sebep oldu hem de seyircide büyük bir doygunluk yarattı. Zaten neredeyse her hafta ayrı bir Marvel ürünü tüketebiliyorken yılda bir veya iki film beklediğimiz zamanki kadar değer vermemiz mümkün olmuyor.
Disney’in böylesine büyük bir üretim yükünün altına girmesi özellikle görsel efektlerde kendini gösterdi. Bunun peşinden ardı ardına talihsizlikler geldi. Marvel yapımlarındaki kötü çalışma koşulları dedikodusu sektörü fena sarstı. Bunun Hollywood grevleriyle aynı döneme denk gelmesi yüzünden Disney’in kamu gözündeki imajı bozuldu. Fox’u satın aldığında mutantları Avengers’la yan yana görebilecekleri için heyecanlanan seyirciler, artık şirketin nasıl bir tekele dönüştüğüne şahit oluyordu. Yakın zamanda MSE’de mutantlarla ilgili atılan önemli adımlar bile büyük ilgi toplamadı. Disney, Black Panther ile siyahi diasporasında yarattığına benzer bir etkiyi Shang-Chi filmiyle Asyalılar için yaratmaya çalıştı ama film sansüre takılarak Çin’de gösterilemedi. Bu da MSE’ye ağır bir darbe vurdu.
MSE’nin çöküşünü en rahat son çıkan Marvels’ta görüyoruz. Çok başarılı bir Açlık Oyunları prequeli ve Disney’in yüzüncü yıl animasyonuyla yarışamayan film, evrenin en düşük hasılatını yaptı. Evrenin ikinci filmi olan Incredible Hulk’tan beri hiçbir Marvel filmi gişede bu denli büyük bir başarısızlık göstermemişti. Marvels hem iyi hasılat yapan Captain Marvel’ın devamı hem de epey sevimli ve eğlenceli bir film olmasına rağmen seyircide istenilen karşılığı bulamadı. Grevler yüzünden oyuncular tanıtım yapmasa da böylesine büyük bir çöküşün tek sebebinin bu olamayacağı açık. Marvels’ın gişe başarısızlığı, bu zamana kadar gelen sürecin doğal bir sonucu. Bu başarısızlıktaki belki de en büyük sebep, Marvel’ın seyirciyi yeni karakterlere ısındıramaması.
MSE’nin ilk on yılında oyuncu seçimleri çok çok başarılıydı. Bu başarı oyuncuların olağanüstü yetenekli olmalarından değil, karakterlere uyumlarından kaynaklanıyordu. Örneğin DC, Ben Affleck ve Henry Cavill gibi çok iyi oyuncularla yola çıkmasına rağmen o uyumu sağlayamadığı için ilerleyemedi. MSE ise resmen o zamana kadar yalnızca çizimlerini gördüğümüz kahramanların kanlı canlı hâllerini önümüze koydu. Bu karakterlerin çoğu Amerika’nın dışında pek de bilinmiyordu ama MSE sayesinde Z kuşağının çocukluk kahramanları hâline geldi. MSE’nin ana seyirci kitlesi de bu nesil oldu. Bu neslin büyümesiyle MSE zaten kan kaybetmeye başlamıştı. Yeni nesil çocuklara ulaşmaları zordu, çünkü çocuklar daha kendileri doğmadan önce kurulan bir evrene hâkim olmakta, kahramanlarımızla bağ kurmakta zorlanıyordu. Oyuncuların farklı projelere yönelmek istemesiyle Disney yönetimi yeni nesil kahramanlar ortaya koymak, çizgi roman geleneklerine uygun olarak maske ve kostümlere devir teslimi yaptırmak durumunda kaldı.
Sonuç olarak MSE ile büyüyen nesil, çocukluk kahramanlarının yerine gelen bu yeni karakterleri sahiplenemedi, daha ufak çocuklar ise bu karakterlerin devraldığı mirası anlayamadı. Marvels’ın üç ana karakteri var. Bunlardan Carol ve Monica ile 2019’daki Captain Marvel’da, Kamala’yla ise geçen yıl yayımlanan dizisinde tanıştık. Yani karakterlerin hiçbiri MSE’nin harcı yoğrulurken yoktu. Evrenin süper kahramanlarıyla ilk kez tanışırken onlardan bihaberdik, Ultron’la kapışmadılar, İç Savaş’ta taraf seçmediler… Ayrıca bu filmde gördük ki MSE’nin geleceği onlar gibi yeni kahramanlarla şekillenecek. Kısacası Disney, yeni nesli yeni kahramanlara ısındırmanın bir yolunu bulamazsa evrenin geleceği pek de parlak görünmüyor.