Daha güçlü, daha güvenli bir Matrix fikri, Neo ve arkadaşlarının önceki Matrix filmlerindeki eylemlerinin doğrudan bir sonucu olarak mantıklı görünüyor. The Matrix: Resurrections, Aralık 2021’de vizyona giriyor ve her zamankinden daha güçlü bir Matrix vaat ediyor. İlk üçlemenin bitiminden yaklaşık yirmi yıl sonra Resurrections, orijinal serinin ortak yazarı ve yönetmeni Lana Wachowski‘nin dönüşünün yanı sıra Matrix’in ikonik oyuncuları Keanu Reeves ve Carrie-Ann Moss‘u da kadrosunda barındırıyor. Fragmanın izleyenleri heyecanlandırmasıyla birlikte beklenti de adeta kaynama noktasın ulaştı.
Resurrections’ın konusu gizemini korusa da, Warner Bros. tarafından yayımlanan resmi özet şöyle:
“İki gerçekliğin olduğu bir dünyada -gündelik hayat ve arkasında yatan şey- Thomas Anderson bir kez daha beyaz tavşanı izlemeyi seçmek zorunda kalacak. Seçim bir yanılsama olsa da, her zamankinden daha güçlü, daha güvenli ve daha tehlikeli olan Matrix’e girip çıkmanın hâlâ tek yolu.”
Keanu Reeves’in Neo’sunun nasıl hayatta olduğuna ve Morpheus‘un neden Lawrence Fishburne yerine Yahya Abdul-Mateen II tarafından canlandırıldığına dair teoriler ortalıkta cirit atıyor. Bununla birlikte, ilk üçlemedeki olaylardan sonra Matrix’in neden bu kadar güçlü ve tehlikeli olduğu sorusu da bir o kadar önemli. Hâlihazırda güçlü bir tehdidin gereksiz yere yükseltilmesi gibi görünebilir, ancak daha güçlü bir Matrix fikri, önceki Matrix filmlerinin doğrudan bir sonucu olarak mantıklı geliyor. The Matrix Reloaded, Matrix’in kendisinin yalnızca bir kusurla –insan seçimiyle- çalıştığı ve yalnızca Neo gibi seçilmiş olan kişi döngülerinin kaynak koduna geri özümsenmesiyle hem insanların hem de Matrix’in hayatta kalabileceği fikrini ortaya koydu.
The Matrix: Revolutions’ın sonunda Neo, bu döngünün bir versiyonunu tamamlamakla kalmamış aynı zamanda Matrix için büyük bir tehdidi de ortadan kaldırmış ve vücudunu makinelere geri vermişti. Böylece tüm gerçekler kesinlikle daha ölümcül bir Matrix’e yol açabilecekti. İnsanlar ve Matrix arasındaki barışın, eski Ajan Smith‘in oluşturduğu tehlike nedeniyle gerçekleştiğini belirtmekte de fayda var. Makineler Smith’i yenme hususunda o kadar çaresiz hâle geldiler ki, Neo‘nun yardımı karşılığında Zion’u ve özgür insanları kurtarmayı kabul ettiler. Öte yandan Matrix’te hileli programlar nadir değildir, ancak Smith’in neredeyse tamamen ele geçirilmesinin ardından makinelerin daha da güvenli bir program oluşturmak için çalışacağı fikri hâliyle kulağa mantıklı geliyor. Zira Matrix evrenindeki makinelerin son derece uyarlanabilir olduğu açık, bu nedenle Resurrections’ın Smith sonrası Matrix’inde Matrix’in hacklenmesinin ve manipüle edilmesinin çok daha zor olacağına inanmak için geçerli sebepler var.
Neil Patrick Harris, Resurrections’ta Mimar‘ı oynasın ya da oynamasın karakterinin Neo’ya seçimle ilgili söylediği sözlerin Matrix’in şu anki durumuyla ilgili olduğu kesin. Hatırlanacağı üzere The Matrix: Reloaded’da Mimar, insanların Matrix’e bağlı kalmak için yaptıkları bilinçaltı bir seçime dikkat çekiyordu. Bununla birlikte The Matrix: Revolutions’ın sonunda da Matrix’ten ayrılmak isteyen insanların bunu yapmasına izin verileceğini ve potansiyel olarak geleneksel Matrix döngüsünü geçersiz kılacağını belirtiyordu. Zion ile savaşa son veren makineler, seçilmiş olanın ortaya çıkışıyla birlikte Matrix’te kalmak isteyen insanları elinde tutmak için barışı kullanmış olabilir.
Son olarak Neo, ister bir hapishanede, bir programda ya da Resurrections’ta yaşıyor olsun, yeni görünüşü itibariyle hem sistemin hem de kendisinin çok daha farklı bir güç seviyesine ulaşmış olabileceğini gösteriyor. Neo, Matrix döngülerinde altıncı seçilmiş kişiyken, kaynak koduna özümsenme eğilimini yenen tek kişiydi. Bu nedenle gücü arttı; Reloaded’ın sonunda gerçek dünya makinelerini zihniyle devre dışı bırakabildi ve Revolutions’ın sonunda da kaynak kodunun doğrudan kendisini görebildi. Neo en son Makine Şehri’nin kalbinde ve makinelerin gözetiminde görüldüğünden, dünyayı bükme yeteneklerinin daha az bükülebilir bir Matrix yapmak için yansıtılmış olması da olası.