Dune, 94. Oscar Ödülleri’nin iddialı filmlerinden. “En iyi film” de dâhil olmak üzere toplam 10 dalda aday gösterilmesi, akademinin bilimkurgu filmlerini unutmadığını göstermesi açısından önemli. Ancak Oscar Ödülleri‘nin tarihine dönüp baktığımızda, bilimkurguya pek de teveccüh gösterilmediği anlaşılıyor. Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi, sinema filmlerinin önde gelen ödül etkinliği olan Oscar törenini 1929’dan beri düzenliyor. Her yıl oyuncular, yönetmenler, editörler ve teknikerler, o altın heykelciklere sahip olma umuduyla giyinip kuşanıp kırmızı halıda yürüyor.
Akademi Ödülleri, film endüstrisindeki birçok insan için doruk noktası ve bu sebeple nihai başarıya ulaşmayı iple çekiyorlar. Ancak Akademi Ödülleri’nin geçmişinde bilimkurgu filmlerine pek çok haksızlık yapıldığı da ortada. Oscar’ın tarihçesine bakıldığında, ağırlıklı olarak aynı türlerin ödüle layık bulunduğu görülecektir: Drama, biyografi ve gerilim… Ayrıca bu türler sık sık, bilimkurgu filmlerinin hak ettiği ilgiyi görebilmesi için bir çeşit can simidi gibi de kullanılıyor. Öyle ki, salt bir bilimkurgu filminin akademide pek de şansı yoktur, ama bir bilimkurgu/gerilim ya da bilimkurgu/drama filminin ödül kazanma ihtimali nispeten daha yüksektir.
Dennis Villeneuve‘un Dune filmi birçokları için hoş bir sürpriz oldu. Çünkü pek çok kişi, mevzu bilimkurgu olduğunda Oscar’ın Villeneuve gibi saygın film yapımcılarını bile görmezden gelebileceğini düşünüyordu. Aslında pek de haksız sayılmazlar. Akademi, kısa bir süredir bilimkurguyu sadece görsel efekt, kostüm tasarımı ve makyajdan fazlası olarak görmeye başladı. Mad Max: Fury Road, Avatar, District 9 gibi çok az film Akademi tarafından takdir görüp “En İyi Senaryo” ve “En İyi Film” adaylığı aldı. District 9 ve Avatar‘a gelene kadar, bir bilimkurgu filminin “En İyi Film” dalında aday gösterilmesinin üzerindense on yıllar geçmişti. En son Steven Spielberg’in E.T.: The Extra-Terrestrial filmi “En İyi Film” dalında aday gösterilmiş ve ödülü de alamamıştı.
Sinema tarihinin büyük bir bölümünde, belirli türler diğerlerinden daha çok rağbet görmüştür. Drama ve gerilim filmleri yüksek standartta görülürken, korku ve bilimkurgu gibi türlerse amatör olarak kabul edilmiştir. Birçoğu için bilimkurgu ya da korku denildiğinde kötü efektler, cılız oyunculuklar ve modası geçmiş dekorlar akla gelir. Bu önyargılar, özellikle büyük stüdyoların ve eleştirmenlerin gözünde pek de değişmiş sayılmaz. Her Ocak ayında, stüdyolar hızlı para kazanma umuduyla ucuz bilimkurgu ve korku filmlerini sinemalara sürmektedir, bu da kuşkusuz söz konusu türlerin standardını yükseltmeye yardımcı olmamaktadır. Ancak bütün bilimkurgu yapımları aynı kefeye konulamaz. Evet, hızlı para kazanmak için bu tarz çerezlik filmler hep yapılacaktır. Yine de bu, bilimkurgu türünün, tüm zamanların en iyi filmlerinden bazılarını barındırdığı gerçeğini değiştirmez.
Ne yazık ki tüm zamanların en iyi filmlerinden bazıları Oscar Ödülleri’nde küçümsenmiştir. Elbette Oscar Ödülleri, favorilerinin kazanmasını isteyen herkesi tatmin edemez ve etmeyecektir. Ancak, örneğin Ridley Scott’ın Blade Runner‘ı ve Stanley Kubrick’in 2001: A Space Odyssey‘i gibi kuşkusuz şimdiye kadar yapılmış en iyi filmlerden ikisinin, “En İyi Film” dalında aday bile gösterilmemiş olması çoğu kişi tarafından yadırganmıştır. Ödüllerin amacı, önceki yılın en iyi filmlerini belirlemektir. Tabii bu filmlerin yayımlandıkları tarihlerde, şimdiki kadar itibar görmedikleri de bir gerçektir. Yıllar içinde aday gösterilen bilimkurgu filmlerinin birçoğunda gerilim ya da drama gibi başka türler öne çıktı; dikkat çekmek istiyorlarsa salt bir bilimkurgu filminden fazlası olmaları gerekiyordu. 2015’te Ridley Scott’ın The Martian filmi ancak “drama” ve hatta Altın Küre Ödülleri için “bilimkurgu-komedi” olarak yeniden tanımlandığında ödüle layık görüldü.
Ancak birçoklarına göre bu eğilim son zamanlarda değişiyor. Çünkü son birkaç yılda Oscar adaylarının çeşitliliğinde hızlı bir değişiklik söz konusu. 2017’de korku hayranları, Jordan Peele tarafından yönetilen Get Out filminin “En İyi Orijinal Senaryo” ödülü kazandığını ve “En İyi Film” adaylığı da dâhil olmak üzere birçok ödüle aday gösterildiğini gururla izledi. Ve aynı yıl bilimkurgu hayranlarının yüzü de Guillermo Del Toro’nun The Shape of Water filmi ile güldü. The Shape of Water, “En İyi Film”; Del Toro da “En İyi Yönetmen” ödülünü kazanarak tarihe geçti. Ancak yukarıda bahsettiğimiz unsuru bir kez daha hatırlamakta yarar var: Guillermo Del Toro’nun The Shape of Water filmi, bilimkurgu ile fantastik arasında gezinen ve daha çok drama yönüyle öne çıkan bir yapımdı.
Evet, Oscar’da bir şeyler yavaş da olsa değişiyor ve bu da drama, biyografi, gerilim dışı türlerin emekçi ve seyircilerini mutlu ediyor. Kuşkusuz bu tutum, sürekli düşen rating’leri yüzünden canı sıkkın olan Oscar Ödülleri için de olumlu bir yönelim. Çünkü insanlar hiçbir film türünden ötürü dışlanmasın ve sadece iyinin en iyisi seçilsin istiyor. Hepsi bu. Ancak bu değişiklik için sadece Akademi’nin kendisi yeterli değil. Eleştirmenler ve izleyiciler de bilimkurgu filmleriyle ilgili önyargılarını aşmak zorunda.
Akademi’nin daha geleneksel türlerin yanında, bilimkurgu filmlerini de tanımaya başlayıp başlamayacağını ise yalnızca zaman gösterecek.