Yıldızlararası (Interstellar)‘nın kahramanları, filmin yüz altmış dokuz dakikalık süresinin önemli bir bölümünü teorik fizik üzerine mini dersler vererek harcıyor ve solucan deliğinin kozmik bir kestirme yol olabileceğine dair ezoterik kozmolojik kavramları tanımlıyorlar. Dahası, zaman genişlemesi olarak bilinen görelilik özelliğinin, bir kara deliğin ve onun muazzam kütle çekiminin varlığında zamanın nasıl daha yavaş akmasına yol açtığını açıklıyorlar. Böylece fiziğin gizemlerine yönelik çözümün, bir kara deliğin merkezindeki keşfedilmemiş boşlukta nasıl bulunabileceğini gösteriyorlar.
Dust Bowl olayını andıran biçimde dünyanın doğal kaynaklarının tükendiğini, kuraklığın yaşandığını görüyoruz. Haliyle ölüme mahkum bir nüfus için yeni bir gezegen arayışına çıkarak yıldızlara seyahat eden bir bilim insanı ve mühendis ekibinin macerasına odaklanıyoruz. Ayrıca Christopher Nolan destanının kozmolojik tutarlılığı, günümüz filmlerinin bilimsel teyit hakemi olarak bilinen Neil deGrasse Tyson tarafından da onaylanıyor. Ünlü astrofizikçi, filmin isabetliliğinden övgüyle bahsediyor. Ama Interstellar’ı daha ilginç kılan şey, popüler kültürde bilimin sunumundaki iki güçlü son eğilimin simgesi olması. Birincisi, ekranda bilimin daha tutarlı tasvirlerini oluşturmaya yönelik takıntılı dürtü; ikincisi de bilim insanlarını kahraman olarak tasvir etme eğiliminin artması.
Bilim Danışmanları Gerçeği Koruyor
Interstellar’ın danışmanlarından biri ve belki de en önemlisi, Einstein’ın genel görelilik kuramının kozmoloji için ne anlama geldiğine dair araştırmalarıyla bilinen Caltech’li astrofizikçi Kip Thorne‘du. Thorne, film için fikirler geliştirdi ve Nolan’a solucan deliklerinin ve kara deliklerin nasıl görünmesi gerektiği konusunda bazı tavsiyelerde bulundu. Bilim araştırmacısı David A. Kirby‘nin Lab Boats in Hollywood adlı kitabında da belirttiği gibi, bilim danışmanlarının yönetmenlerin filmlerine gerçekçi bilimi dahil etmelerine yardımcı olmaktan öte bir rolü de bulunuyor. Bu da bilimsel uygunluk onayı. Kirby ayrıca bilim danışmanlarının sinematik işbirliğinden başka bir fayda daha elde ettiğini savunuyor. Fikirlerinin böylesine güçlü bir ortamda sunulması, çoğu kez varsayımsal kavramları daha gerçek ve daha ikna edici kılarak, bilim ve kamuoyu çevrelerince çalışmalarına gösterilen ilgiyi arttırıyor.
Ancak bilim danışmanlarının etkisi abartılmamalıdır, – sonuçta son söz film yapımcılarına aittir – yine de rollerinin etkisi vardır. Ulusal Bilim Akademileri, Bilim ve Eğlence Değişim Programı gibi kuruluşlar, bilim insanlarını TV ve film yapımcılarına önererek bu ilişkiyi sürekli canlı tutuyor. Ve bu danışmanlar Fringe, Defiance, Falling Skies, Gravity, Jurassic Park, Contact, The Day After Tomorrow ve Battlestar Galactica gibi bilimkurgu yapımlarında gördüğümüz bilimin şekillenmesine yardımcı oluyorlar. Aynı zamanda gerçek bilimi, bilimle doğrudan ilgili olmayan şovlara ve filmlere dönüştürmeye de yardım ediyorlar. Örneğin Breaking Bad dizisinde meth üretiminin kimyasına dair yaklaşım oldukça doğru. Ya da Kayıp Balık Nemo‘nun DVD versiyonunda mercan resifinde yosun yoktur, çünkü yosun yalnızca soğuk sularda yetişir.
Kahraman Bilim İnsanları
Yıldızlararası da ilginçtir, çünkü Tyson’ın da belirttiği gibi tüm anakarakterler bilim insanları veya mühendislerdir. Bu noktaya değinerek, eğlence endüstrisinin kendileri ve çalışmaları hakkında olumsuz klişeler ürettiği bilim insanları hakkında uzun zamandır süregelen fikre dokunduruyor. Yani çılgın bilim adamı profiline. Ancak bilim iletişimi araştırmacıları Matthew Nisbet ve Anthony Dudo‘nun ekrandaki bilim insanlarının çalışmalarını sentezlediklerinde belirttikleri gibi, eğilimin son safhası onları kahraman ve erdemin sesi olarak sunma yönünde. Buna örnek olarak da Iron Man serisindeki Tony Stark ve Bones‘daki Dr. Temperance Brennan gibi karakterleri ileri sürüyorlar. Yine de bilim insanları, genel halkın bilimsel okuryazarlığını geliştirmek için tutarlılığın önemini tartışırken, bu tasvirlerin izleyiciler üzerindeki etkisine dair kısıtlı veri bulunuyor. Araştırmacılar bu bağlamda, izleyicinin ekrana yansıtılan bilimi nasıl yorumlayacağı konusunda geçmişinin belirleyici olduğu konusunda hemfikir.
Örneğin, 2011 yılında yapılan bir araştırma, akademiye mensup olmayan ya da bilimsel deneyimi bulunmayan ve çok televizyon izleyen Amerikalıların bilim vaadine daha güçlü bir inancı olduğunu ortaya çıkardı. Fakat yüksek düzeyde televizyon tüketicisi olan ve aynı zamanda bilim tecrübesine sahip Amerikalıların bilim hakkında daha güçlü çekinceleri vardı. Söz konusu olan tek konu bilimsel tutarlılık da değil üstelik. Breaking Bad’in bilim danışmanı, oyuncuların kristal meth yapmak için gereken doğru kimyasal maddeleri tanımlamasını sağladı. Bununla birlikte Breaking Bad, kimyacıları gizli ve ahlaki açıdan belirsiz figürler olarak sunuyor ve kimyayı problemli bir bilim olarak gösteriyordu.
Bilimde Büyük Resmi Kaçırmak
Eğlence sektöründe yansıtılan bilimsel temsilde eksik olan şey, David Kirby’nin kitabının “Bilim Sistemleri” adını verdiği son bölümünde yer alıyor. Yani bu, bilimin metotlarının, bilim insanlarının nasıl iletişim kurduğunun, bilim, devlet ve daha geniş çapta kültür ve toplum arasındaki bağların gerçekçi bir portresi. Bunun bir kısmı Yıldızlararası’nda da görülüyor, ancak spekülatif fizik kısmında değil. Anımsanacağı gibi film, yıkılmış bir gelecekte Dünya’daki yaşamı anlatan insanların belgesel tarzında çekilmiş röportajlarıyla başlıyor. Fakat aslına bakılırsa oradaki kişiler kendi hikayelerini anlatan 1930’ların Dust Bowl‘undan hayatta kalanlar. Dust Bowl, 1930’dan 1936’ya ve bazı bölgelerde 1940’a kadar şiddetli toz fırtınalarının, Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada’nın bozkır ve çayır topraklarına önemli derecede ekolojik ve tarımsal zarar verdiği bir dönem.
İnsanların sebep olduğu çevre felaketi ve küresel sefalet, aynı zamanda doğru tarım yöntemlerinin uygulanmasında ve mekanize çiftlik makinelerinin kullanılmasında başarısız olan bilim sistemlerine dayalı bir kuraklık portresi olarak düşünülebilir. Yine de Nolan, Time dergisine verdiği röportajda filminin 1930’larda yaşanan bu acı ve yıkımı aktarmasını amaçlamadığını söyledi. Zira izleyicilerin bunu inandırıcı bulmayacağını düşünüyordu.