Stargate: The Ark of Truth, Stargate filminden aldığı mirası on sezonluk galaktik bir maceraya dönüştüren Stargate SG-1 dizisinin ilk devam filmi. Dizinin dokuzuncu sezonunda hayatımıza giren Ori’lar, daha önce karşılaştığımız tüm düşmanlardan çok daha dişliydi. Kadimler’le aynı kökenden gelen ve üstün güçleri bulunan bu yükselmiş varlıkların ortaya çıkışıyla birlikte Samanyolu’ndaki güç dengeleri altüst olmuş, iki sezon boyunca hararetli bir mücadelenin de fitili ateşlenmişti. Kendilerini tanrı ilan eden Ori’lar, yarattıkları dinle galaksilere hükmetmeyi amaçlıyor, bu uğurda sistematik bir cihat stratejisi izliyordu. Aşkın güçlere sahip rahipleri aracılığıyla başlattıkları tebliğ girişimi, Samanyolu sakinleri için ciddi bir tehlike kaynağıydı. Çünkü tebliğe icabet etmeyen uygarlıklar türlü musibetlerle cezalandırılıyor, sonunda da helak ediliyordu.
Stargate SG-1’ın dokuzuncu ve onuncu sezonu, kendilerine tapanların enerjisiyle beslenip güçlenen Ori’ları durdurma çabasını konu aldı. Ancak onuncu sezonun ardından sona eren dizinin yayın ömrü, Ori’lar ile yapılan savaşın sonunu göstermeye yetmedi. Bunun üzerine on birinci sezona yayılması planlanan maceralar, 2008 yılında bir devam filmi olarak seyirciyle buluşturuldu. DVD filmi olarak piyasaya sürülen yapım, 7 milyon dolarlık mütevazı bütçesi ve yalnızca 18 gün süren çekim süreciyle zaten çok fazla beklenti içine girilmemesi gerektiğinin sinyallerini veriyordu. Beklenen de oldu ve karşımıza iyi bir Stargate SG-1 bölümünden daha fazlası çıkmadı. Buna rağmen Stargate: The Ark of Truth, Stargate mitolojisinin bütünlüğü ve devamlılığı açısından son derece önemli bir boşluğu dolduruyordu.
Celestis halkı, milyonlarca yıl önce ortaya çıkan felsefi bir anlaşmazlık sonucu Kadimler ve Ori’lar diye iki farklı topluluğa bölünür. Kadimler, kendilerine bilimin ışığını rehber edinirken, Ori’lar ise saplantılı bir dinsel bakış açısını temel alır. Çok geçmeden Ori’lar, bilimden yana olan Kadimler‘i baskı altına almaya ve üzerlerinde mutlak bir egemenlik kurmaya girişir. İşler iyice çığırından çıkıp despotizme dönüşünce, savaştan kaçınmayı seçen Kadimler çareyi başka bir galaksiye göçmekte bulur. Çetin geçen felsefi tartışmalardan sonra kullanmamaya karar verdikleri Hakikat Sandığı’nı ise geride bırakırlar.
Hakikat Sandığı, her neye inanırsa inansın kişiye gerçeği gösterme kudretine sahip bir çeşit beyin yıkama cihazıdır ve Ori’lara karşı mutlak galibiyetin de anahtarı konumundadır. Ori’lara nihai darbeyi vurmayı amaçlayan ekibimiz, bu antik cihazın peşine düşerek soluğu Ori galaksisinde alır. Tüm işaretler, Hakikat Sandığı’nın Celestis gezegenindeki Ortus Mallum’da gömülü olduğunu göstermektedir. Bir yandan Ori ordularına ve başkomutanları Orici’ye karşı amansız bir mücadelenin ortasına dalan SG-1, bir yandan da Hakikat Sandığı’nı bulmak için zamanla yarışmak zorundadır. Üstelik işin içine Uluslararası Denetleme Kurumu’nun girmesi ve Ori’lara karşı eski bir düşmanı sahaya sürmek istemesiyle olaylar iyice kontrolden çıkar…
Stargate SG-1’ın mimarlarından Robert C. Cooper’ın yazıp yönettiği film, bölümler boyunca sürebilecek bir konuyu kendi makul süresine başarıyla yedirebilmiş. Tabii bu başarıda Cooper’ın külliyata hâkimiyeti de önemli bir etken olarak karşımıza çıkıyor. Filmin çekirdek oyuncu kadrosu ise yakından bildiğimiz isimlerden oluşuyor ve varlıkları on sezonluk mitolojik dokunun yeniden vücut bulmasını sağlıyor. Yıllarca aynı karaktere hayat vermenin deneyimiyle olsa gerek Amanda Tapping, Christopher Judge ve Michael Shanks alıştığımız tiplemelerine bürünürken hiç zorluk çekmiyor. Yine Ben Browder, Claudia Black ve Morena Baccarin de beklentilerimizi karşılayan performansları ile filmi sürükleyen isimler arasında.
Kadro açısından filmin belki de tek eksiği, Jack O’Neill karakteriyle efsaneleşen Richard Dean Anderson’ın yokluğu. Neyse ki ikinci devam filmi olan Stargate: Continuum’da geri dönerek asılan yüzleri tekrar güldürmüştü. Zira Jack O’Neill’sız bir Stargate SG-1 düşünmek zor. Stargate: The Ark of Truth, bu Jack O’Neill handikabına rağmen dizinin devamlılığını hakkıyla kotarıyor ve herhangi bir mitolojik doku uyuşmazlığına geçit vermiyor. Stargate SG-1’ın ördüğü kapsamlı mitoloji duvarına çok fazla yeni tuğla koymuyor, ancak geniş açılı Celestic manzaraları, doyurucu uzay çatışmaları, Ori ve Kadimlerin ortak kökenine yönelik kattıkları ve elbette yıldız geçidi fikrinin ortaya çıkışına dair sunduğu bilgi kırıntılarıyla damakta iyi kurgulanmış bir sezon finali tadı bırakmayı başarıyor.
The Ark of Truth, her ne kadar kurgu, senaryo ve kadro açısından Stargate Continuum‘un gerisinde kalsa da, Ori-Kadim karşıtlığına dayalı felsefi ve mitolojik derinliğin de yardımıyla kendini izleten bir devam filmi. Stargate SG-1’ın bilim ile din, akıl ile iman çatışması üzerine temellenen son iki sezonundaki anlatısını nihayete erdirirken, dizinin mitolojik birikimini de gözler önüne seriyor. İyiyle kötünün, aydınlıkla karanlığın, hoşgörüyle taassubun bitip tükenmek bilmez mücadelesine kendi noktasını koyan film, adeta Stargate SG-1 mitolojisindeki bir virajı daha dönmek gibi. Ancak hepimiz biliyoruz ki bu mücadele hiç bitmedi ve hiç bitmeyecek…