Bilimkurgu yazarlarının geleceğin teknolojilerini öngörmesi şaşırtıcı değil aslında. Jules Verne‘ün Denizler Altında Yirmi Bin Fersah (1870)’ındaki denizaltısından H.G. Wells‘in Dünyalar Savaşı (1897)’ndaki uzay gemisine pek çok bilimkurgu ürünü günümüz teknolojisine ilham vermiştir. “Bilimkurgucular hayal eder, bilim geliştirir” sözü boşa değildir.
Hareketli resmin icadıyla bilimkurgu yazarlarının gelecek tasvirleri de görsel olarak hayata geçti. Yüz yıldan fazla bir süre içinde verilen bilimkurgu filmlerinin tamamının doğru tahminde bulunduğunu söyleyemesek de, zaman bize pek çok öngörünün oldukça isabetli olduğunu gösterdi.
İsabetli öngörülerin sayısı öyle çok ki, tamamını bir yazıda ele almamız mümkün değil. Burada incelediklerimiz aklımızda kaldığı kadarıyla en isabetli olanları.
ANDROİD – METROPOLIS (1927)
Yönetmen Fritz Lang, Google’ın açık kaynak işletim sistemini anlatmıyor henüz, ancak insansı robotları içeren ilk filmlerden birine gururla imza atıyor. Rotwang adında çılgın bilimadamının bir robotu Maria adlı karakterin ikizine dönüştürmesini izliyoruz.
Bugünün androidleri insana tıpatıp benzemese de, şaşırtıcı derecede başarılı insansı robot çalışmaları yapıldı. Belki de daha başarılı insansı robotların sırrı Rotwang’in Tesla bobininde ve pentagramında yatıyordur. Ayrıca Metropolis’in robotunun dönüşümden önceki halinin Star Wars’taki C-3PO ve Spaceballs’daki Dot Matrix’e benzerliği bilimkurgu takipçilerinin gözünden kaçmamıştır.
UZAY YOLCULUĞU – WOMAN IN THE MOON (1929)
Fransız yönetmen Georges Méliès‘in A Trip to the Moon adlı eseri, Fritz Lang‘ın Woman in the Moon filminden 20 sene önce uzay yolculuğunu işleyip ipi göğüslediyse de, Fritz Lang’ın uzay yolculuğu tasviri çok daha gerçekçidir. A Trip to the Moon’da insan yüzü şeklindeki Ay‘ı gözünden vuran dev bir top inşa edilirken, Woman in the Moon kademeli roketiyle daha yakın bir öngörüde bulunmuştur.
Öte yandan roket fırlatma senaryosunda da hatalar yok değil; örneğin roketin sudan fırlatılması, Ay’ın atmosferi gibi… Sovyetler Birliği’nin Sputnik 1‘i fırlatmasından 28 yıl önce yazıldığı göz önününe alınırsa Woman in the Moon’un gene de başarılı bir öngörüde bulunduğu söylenebilir.
TABLET BİLGİSAYAR – A SPACE ODYSSEY (1968)
Stanley Kubrick‘in çığır açan filminde gördüğümüz onca teknolojik cihazdan yalnızca biriydi tablet bilgisayar. Bu günlerde de kullanımı oldukça yaygın. Kubrick’in bu öngörüsü ayrıca tarih olarak da başarılı sayılır, Apple ilk iPad‘i duyurduğunda sene 2010’du.
Hatta Apple, Samsung Galaxy tabletlerin iPad’e çok benzediği gerekçesiyle Samsung’a patent davası açtığında Samsung, tabletin fikir babasının Kubrick olduğunu iddia ederek kendini 2001: A Space Odyssey görüntüleriyle savunmuştu. Apple’ın kazandığı dava, meraklısı için eğlenceli bir araştırma konusudur. Bir de filmdeki katil yapay zekanın şimdilik taklit edilemediğini bilmek güzel.
MOBİL TELEFON – STAR TREK (1966)
Mevzu gelecek teknolojilerini tahmin etmek olduğunda Star Trek serisi, tüm diğer yapımları üst üste koyup yener gibi görünüyor. Serinin sıkı takipçileri görüntülü arama, 3B yazıcılar ve ses tanıma gibi pek çok teknolojiyi yıllar önce televizyonda görmüşlerdi zaten, elde taşınan haberleşme cihazı dahil…
Bunun yanı sıra Star Trek: The Motion Picture ve Star Trek II: The Wrath of Khan filmlerinde klasik mobil telefonun ötesine geçip karakterlere kolda taşınan telefonları giydirdiler. Bu da listemize akıllı saatleri de ekleyebileceğimiz anlamına gelir.
Cep telefonunun mucidi Martin Cooper da zaten icadının ortaya çıkışında Star Trek‘ten ilham aldığını söylemiştir. Cooper’ın buluşunu taktir etsek de, maalesef ortaya çıkardığı takoz, ergonomi açısından kızaklı telefonlara hiç de benzemiyordu. Dolayısıyla Cooper’ın Star Trek telefonu hayalini tam anlamıyla gerçekleştiremediğini ve bayrağı arkasından gelen telefon üreticilerinin devraldığını söyleyebiliriz.
ASKERİ ROBOT – SHORT CIRCUIT (1986)
Hikayenin bilimsel geçerliliği tartışılır, ancak yıldırım düşmesiyle öz farkındalık geliştiren bir robotu anlatan filmin asıl odaklandığı nokta ordunun robotlara olan ilgisiydi. Filmde Number 5 veya Johnny 5 adıyla bilinen deneysel prototip, hükümetin ordu için geliştirdiği bir robottu.
Bugün ordunun kullandığı keşif ve saldırı amaçlı robotlar herkesçe biliniyor. Bunların en ünlüleri dünya çapında pek çok ülkenin kullandığı insansız hava araçları. Ayrıca Johnny 5’ınki gibi paletli tasarıma sahip olanlarla karşılaşmak da mümkün; örneğin anlaşmalı firma QinetiQ‘in hazırladığı ve öz farkındalık geliştirmemesini şiddetle temenni ettiğimiz MAARS robotu…
GİYİLEBİLİR TEKNOLOJİ – BACK TO THE FUTURE II (1989)
Zaman yolculuğunu işleyen her filmden bekleneceği gibi Back to the Future serisi de pek çok fütüristik teknolojiye değiniyor. Biz hala uçan kaykayları bekleyeduralım; Nike, bağcıkları kendi kendine bağlanan ayakkabıları 2016 içinde satışa sunacağını duyurdu.
Back to the Future’da gördüğümüz bir diğer teknoloji ise kafaya gözlük şeklinde takılan akıllı cihazlar. Film Oculus Rift gibi bir sanal gerçeklik cihazını mı öngörüyor yoksa Google Glass‘ı mı bilmiyoruz; ancak filmde, cihazın arama bildirimlerini alabildiğini açıkça görüyoruz.
SÜRÜCÜSÜZ ARABALAR – TOTAL RECALL (1990)
Philip K. Dick‘in kısa öyküsünden uyarlanan ve Arnold Schwarzenegger‘in oynadığı bu film, henüz hayata geçmemiş pek çok fütüristik teknoloji ürünüyle dolu. Ancak filmin bir sahnesinde, günümüzde hızla geliştirilmekte olan sürücüsüz araba teknolojisini görmek mümkün.
Doğrusunu söylemek gerekirse Google‘ın sürücüsüz araba projesi, Andy Griffith ve Howdy Doody’nin evladı gibi görünen robot sürücüyü içermiyor. Aslında 2004’te yayınlanan I, Robot filmindeki araçların Google’ın projesine daha yakın olduğu söylenebilir. Ancak Total Recall, fikri ilk ortaya atan olma ünvanını elinde tutuyor.
HAREKETE DUYARLI KULLANICI ARAYÜZÜ – MINORITY REPORT (2002)
Şaşırmayın; Philip K. Dick‘ten bir kısa öykü daha. Yüz tanıma yazılımları, kişiye özel tanıtım hizmetleri gibi pek çok teknolojiyi önceden tahmin eden bu öykü, gelecekte işlenecek suçları bilen kahinleri de kurgulamıştı; neyse ki Dick’in bu öngörüsü henüz gerçekleşmedi. Philip K. Dick’in bu hikayedeki en başarılı tahmini ise kuşkusuz henüz ortada harekete duyarlı sistemler ya da dokunmatik ekranlar bile yokken, harekete duyarlı kullanıcı arayüzlerini hayal etmesi oldu.
Sahnenin birinde Captain John Anderton havada tuhaf el hareketleri yaparak bilgisayardaki dosyaları inceliyordu. Anderton’ın kaydırma ve zoomlama hareketleri bugün dokunmatik ekranlı cihazları kullanırken yaptığımız hareketleri andırıyor. Minority Report’ta gördüğümüz kullanıcı arayüzü, ayrıca Microsoft‘un Kinect sistemindeki harekete duyarlı giriş cihazını da işaret ediyor.
Minority Report’un bu başarılı öngörülerinin, sıradan gelecek varsayımları olmadığını söylemekte fayda var. Yönetmen Steven Spielberg, geleceğin neye benzeyeceğini görsel olarak ifade edebilmek için tıpkı 2001: A Space Odyssey’de Stanley Kubrick’in yaptığı gibi endüstriyel tasarımcılar, fütüristler ve tanıtımcılar ile ciddi çalışmalar yapmıştır.
Hazırlayan: Sibel İnce | Kaynak: Cheatsheet