Geostorm

Uzaydan Gelen Fırtına: Geostorm

2017’nin son çeyreğinde gösterime giren Geostorm (Uzaydan Gelen Fırtına), öteden beri türlü örneğini gördüğümüz tipik bir felaket filmi. Senaristliğini ve yönetmenliğini Dean Devlin’in üstlendiği, başrolünde ise Gerard Butler‘ın yer aldığı film, iklim kontrolü için geliştirilip yörüngeye yerleştirilen uydu ağının dünyaya saldırmasıyla oluşan felaketleri konu alıyor. Kızgın kumlardan serin sulara kıvamında ısı farklılıkları, tepesine düştüğü insanı “cörk” diye ezebilecek büyüklükteki dolu taneleri, haşin dalgalar, patlayan fırtınalar, cızırdıyan şimşekler, düşen uçaklar, yarılan otobanlar, savrulan arabalar… Geostorm, aksiyonu bol bir felaket filminde görmeye alışık olduğumuz her şeyi ziyadesiyle sunuyor ve dimağlarda Roland Emmerich tadı bırakmayı başarıyor.

Birkaç TV filmini ve dizi bölümünü saymazsak, Geostorm için Dean Devlin’in ilk ciddi yönetmenlik deneyimi diyebiliriz. Kariyerine aktör olarak başlayan, oradan senaristliğe ve yapımcılığa seyirten Devlin’in, Roland Emmerich’le arkadaşlığıysa uzun yıllar öncesine dayanıyor. Universal Soldier, Stargate, Independence Day, Godzilla gibi ses getirmeyi başarmış Emmerich filmlerinin arkasındaki gizli kahraman olan Devlin, yıllara yayılan bu sinemasal birikimini Geostorm’da harmanlama yoluna giderek adeta toplama bir felaket filmine imza atmış. Körle yatan şaşı kalkar hesabı, filmden Emmerich tadı alışımız çok da sıra dışı değil anlayacağınız…

Yaşanan eşi benzeri görülmemiş doğal afetlerin ardından tutuşan insanlık, örümcek ağı gibi tüm dünyayı kuşatan bir uydu sistemi geliştirir. Uluslararası işbirliğiyle hayata geçirilen projenin amacıysa iklimi kontrol altında tutmak ve insanlığın güvenliğini sağlamaktır. “Dutch Boy” adı verilen uydu ağı gerçekten de işe yarar ve doğa dizginlenir. Artık herhangi bir ülkenin ya da kentin hava koşullarına tek tuşla müdahale edilebilmektedir. Uydu ağının denetimi şimdilik ABD’nin elinde olsa da, kısa süre içinde Birleşmiş Milletler’e devredilmesi kararlaştırılmıştır. Ancak anlaşılamayan bir nedenden dolayı işler tersine döner ve insanlığı kurtarması için tasarlanan bu heybetli teknoloji bir anda zıvanadan çıkar. Çölün ortasında donan kasabalar mı ararsınız, koca koca kentleri yutan dalgalar mı?

Hal böyle olunca, uydu ağını yaratan ekibin beyni konumundaki pabucu dama atılmış bilim insanımız Jake Lawson’dan uzaya gitmesi ve bu şirazeden çıkmışlığa bir son vermesi istenir. Teknik arıza gibi başlayan ve ardından da keçileri kaçırmış bir yapay zekânın işgüzarlığı izlenimi veren olaylar silsilesi, uydu ağına kimliği meçhul birtakım kişilerce virüs bulaştırıldığının anlaşılmasıyla neticelenir. Kendini üst düzey devlet yetkililerin de karıştığı bir entrika sarmalı içinde bulan Lawson, hem dünyayı silip süpüren uydu ağını düzeltmeye hem de bu komplonun ardındaki isimleri belirlemeye çalışacak, ortaya da aksiyonu durulmayan bir macera çıkacaktır.

The Day After Tomorrow, 2012 gibi filmlerde örneğini bolca görme imkânına kavuştuğumuz doğal felaket temasını kontrolden çıkmış bir teknolojiyle besleyen Geostorm, bu sayede izleyenleri de çifte markaja almayı amaçlıyor. Doğruyu söylemek gerekirse, hikâyesini bir yığın klişeye feda etmek pahasına bile olsa bu amacına da ulaşıyor. Üstelik geri sayımla beslenen aksiyonu, dinmeyen gerilimi, ortalamanın üzerindeki görsel efektleriyle bir kıyamet filminden beklentisi bu minvalde olanları tatmin etmekte zorlanmadığı da açık. Görsel efekt teknolojisinin ulaştığı çıtayı göstermesi bakımından keyif verici olsa da, aynı iyimserliği filmin senaryosu ve kurgu bütünlüğü için söylemek pek mümkün değil.

Bizleri bir klişeler denizine daldıran Geostorm, benzeri filmlerin neredeyse tamamına sirayet etmiş anlatı kalıplarının dışına çıkamıyor. Yakışıklı, karizmatik ve ailesiyle sorunlar yaşayan bilim insanı, abisiyle arası açık kardeş, seksi ve maharetli kadın ajan, “gitme baba!” diye vıyaklayan kız evlat, her türlü şifreyi kırabilen bilgisayar dâhisi, yozlaşmış siyasetçiler ve elbette tüm o gürültü patırtının içine balıklama atlayan bir ABD başkanı… Her türlü klişeyi üst üste bindirip katmanlaştıran Dean Devlin, iklimin Dünya yörüngesine yerleştirilecek uydularla kontrol edilmesi fikrini de kankası Roland Emmerich’ten aparmış gibi görünüyor. Zira 1984 tarihli bir Emmerich filmi olan Das Arche Noah Prinzip de hemen hemen aynı konuya sahipti ve onda da Avrupa – ABD ortaklığında meteorolojiye hükmedebilen bir uzay istasyonu inşa ediliyordu! Sıkı arkadaş oldukları düşünülürse, bunun muhasebesini kendi aralarında yapmışlardır deyip konuyu uzatma gereği duymuyoruz.

Sanayiydi, talandı, kapitalizmdi derken doğanın ayarını bozduğumuz ortada. Ancak Geostorm, tüm insanlığı ilgilendiren böylesi bir soruna dikkat mi çekiyor, yoksa bu sorunu kurgusuna meze mi yapıyor, işte orası pek belli değil. “İklim değişikliği sorununu da biz çözeriz” mesajı olağan bir Hollywood söylemi gibi dururken, bu teknolojinin yozlaşmış ABD’li siyasetçiler tarafından kitlesel kıyımlar için de kullanılabileceğine vurgu yapılması adeta gardımızı düşürüyor. Holywood’un son zamanlarda kendini iyice hissettirmeye başlayan bu cüretkâr duruşunun altında Trump yönetiminin iş başına gelmesinin payı büyük. Sinema ile siyaset arasındaki gerilimin dozajı, ister istemez filmlerin iletisel ve biçemsel dengesini de derinden etkiliyor. Bunu anlamak için Oscar ödül törenlerindeki Trump karşıtlığına bakmak bile yeterli.

Kadrosunda Gerard Butler, Jim Sturgess, Abbie Cornish, Alexandra Maria Lara, Ed Harris gibi oyuncuları barındıran Geostorm, ana akım kıyamet sinemasında nelerin değişip nelerin değişmediğini merak edenler için iyi bir belirteç niteliğinde. Özellikle senaryo açıklarını kapatmak için görselliğe abanılması, Jeffrey A. Okun’a fazlaca efor sarf ettirmiş olmalı. Görsel efektlerin göze batmadığını ve standardın üzerinde seyrettiğini düşünürsek Okun’a hakkını teslim etmek lazım. Öteden beri üzerlerine yapışmış bilindik rolleriyle karşımıza çıktıklarından olsa gerek oyuncuların performansları sırıtmıyor, ancak canlandırdıkları karakterlerin derinlikten uzak oluşu yüzünden iz bırakıcı bir etki de ortaya koyamıyorlar.

“İnsanlığın esenliği için yaratılmış bir teknoloji kötülerin eline geçerse ne olur?” sorusundan yola çıkan Geostorm, yönetmeni Dean Devlin’in tecrübesizliğine kurban giderek zikzaklı bir hikâye rotası çiziyor. Zaten çekimleri 2015 yılında bitmesine rağmen yapım şirketi Warner Bros’un “bu olmamış” dediği için bekletilen ve farklı isimler tarafından sil baştan girişilen bir film var karşımızda. Filmin tam iki yıl süren düzenlenme aşamasında Jerry Bruckheimer prodüktörlük, Laeta Kalogridis senaristlik ve Danny Cannon da yönetmenlik görevlerini üstlendi.

Tekrarlanan çekimler de dâhil tüm bu düzenlemeler bile filmi adam etmeye yetmediyse, ilk halinin nasıl olduğunu varın siz düşünün. Bu canhıraş çabaya karşın filmin gişede umduğunu bulamamasıysa, Dean Devlin’in emekleyen yönetmenlik kariyerinde koca bir gedik açacağa benziyor. Uzun lafın kısası, Geostorm diğer pek çokları gibi bir felaket filmi olayım derken felaket bir film olmayı başaranlardan…

Yazar: İsmail Yamanol

Amatör bir düş gezgini, saplantılı bir bilimkurgu hayranı. Kuruculuğunu ve genel yayın yönetmenliğini üstelendiği Bilimkurgu Kulübü'nde at koşturmayı sürdürüyor.

İlginizi Çekebilir

reign of fire

Kahramanın Ateşli Yazgısı: Reign of Fire

Reign of Fire, (Ateş Krallığı), Rob Bowman tarafından yönetilen ve 2002 yılında gösterime giren, türler …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin