Anime türlerini bilmeyenler ya da bu dünyaya yeni giriş yapanlar için anime eşittir dünyayı kurtaran, süper güçleri olan, manitacılık peşinde koşan liseliler… Bir yıl içinde çıkan onlarca benzer tipteki animeyi düşününce haksız da sayılmazlar hani. Anime, önemli bir alt kültür olmasına rağmen daha çok liselileri ya da ergenleri konu alan shounen yapımların saplantılı hayranlarından dolayı, ‘izlediğini söylemeye çekindiğin ya da niş bir çevre ile bu zevki paylaşabildiğin’ bir tür olup çıkıveriyor. Elbette ki shounen animeler tüm klişelerine ve tekrar eden konseptlerine rağmen izlemesi en keyifli, en eğlenceli türler olmaya devam edecek ama biraz da, “Yok mu şöyle yaşını başını almış olgun karakterler?” derseniz, bundan daha olgunu ile karşılaşmanın mümkün olmadığını belirtmek isteriz: Karşınızda 58 yaşında olsa da 85 gösteren, ailesi tarafından iteklenen, belinde fıtığı, midesinde kanseriyle üç aylık ömrü kalmış Ichiro Inuyashiki!
Her bölümde bir odak konusu olan animenin ilk bölümü, biraz önce girizgâhını yaptığımız 58’lik delikanlının sıkıcı hayatı ile başlıyor. Açılış sekansında ailenin yeni bir eve taşındığını, ama taşınma işleminden sadece babanın sorumlu olduğunu ve koliler tarafından bile sevilmediğini anlıyoruz! Aile yeni eve vardığında, kenafir gözlü kız babasına bir methiyeler düzüyor, bir sevgi gösteriyor ki açılış sekansında başka bir aileyi izlediğimizi varsayacak hâle geliyoruz, ama bu yanılsama kısa sürüyor. Evin kendilerine değil de komşuları ünlü mangakaya ait olduğunu öğrendiklerinde herkes ivedilikle normal hâline dönüyor. Kenafir hanım kızımız o devasa evi ve içinde yaşayanları -ki, mangakanın oğlu sınıf arkadaşı- düşününce oracıkta mangaka olmaya karar veriyor ve sıfır diye tabir edebileceğimiz bir gayretle yapımın sonunda ‘en iyi manga’ ödülünü kazanıyor. “Oldu mu şimdi bu spoiler?” derseniz, buradan sonra sizi başka bir yazımıza alalım. “Gönder gelsin, önemli olan hikâyenin o kısma nasıl geldiği,” derseniz de başlıyoruz yaşlı ile genç üzerinden temsil edilen savaşa.
Üç aylık ömrünün kaldığını sokakta bulduğu köpeği Hanoko ile paylaşabilen, durumuna ailesi üzülür mü diye düşünürken kendisini heba eden Inuyashiki Ichirou ile her kötünün içinde bir iyilik vardır inancının 2D’ye bürünmüş hâli Hiro Shishigami’nin hikâyesi bu. Nereden geldiği belli olmayan bir uzay gemisi, parktaki Inuyashiki’yi ve onun yanında beliren Hiro’yu tuzla buz eder. Kadim yaşamları -uzaylılar böyle tanımlıyor- yok ettiklerini anlayan uzaylılar, “madem adamları hayata döndüremiyoruz siborg yapalım da bu gücü nasıl kullanacaklarına kendileri karar versin, ne de olsa bizim meselemiz değil,” diyerek arazi olur. Inuyashiki parkta tek başına uyanır, Hiro’nun yerinde ise yeller esiyordur. Kana kana su içmeye başlayan Inuyashiki kanseri atlatmıştır, gözlüğe de ihtiyacı yoktur.
Durumunu idrak etmekte ve ağlamakta zorlanan Inuyashiki bir flashback yaşar, parkta yanında bir gencin de olduğunu anımsar. O bunları yaşarken, telefon kulübesinde ailesini özlediğini söyleyen adamdan tutun da tıngır mıngır yürüyen hamamböceğinine kadar her şeyi duyabildiğini fark eder. Telefon kulübesindeki adama zorbalık eden gençleri uzaklaştırır ve siborg bedeninden çıkan kamerayla da cümle aleme sosyal medya üzerinden ifşa eder. Ağlayamayan karakterimiz bir makineye dönüşmüştür. Bir insanın hayatını kurtardığı için çok mesuttur ve artık ağlamayabilmektedir. O anda farkına varır; hayatları kurtardığı sürece kendini ‘insan’ hissedecektir ve sahip olduğu gücü bunun için kullanacaktır.
Hiro’ya gelince, Inuyashiki’nin güzel kızı ile aynı sınıftadır ve herkesin ayılıp bayıldığı kızın gerçek karakterini görebilmektedir; ona göre Mari kötü bir kızdır. Hiro, parktaki gecenin sabahında hayatında hiçbir şey değişmemiş gibi davranmakta ve okuldan sonra, okula gelmekten çekinen arkadaşı Andou’yu ziyaret etmektedir. Andou bir Gantz hayranıdır –Gantz ile Inuyashiki yaratıcıları aynıdır- ve Hiro öldürmekten başka konusu olmayan bu mangayı boktan bulmaktadır. Hiro, 2chan’deki yorumları baz alarak manganın boktan olduğuna inanırken, Andou ise bu yorumları yapanların boş insanlar olduğunu söyleyip mangayı savunur. O an, Hiro için biçilmiş itiraf zamanıdır; kendisinin de o insanlar kadar boş olduğunu ve hatta artık insan olmadığını söyler ve siborg kafasını gösterir. Korksa da Hiro’nun acayip bir sihir yeteneği olduğuna inanan Andou, üç yaşındaki çocuğun merak dürtüsüne sahip biri olur çıkar ve sorularının ardı arkası kesilmez.
Tüm sorularına yanıt vermektense arkadaşını Ikebukurua’ya götüren Hiro, önce bir mağazadaki televizyonların ekran görüntülerini pornografik görüntülerle değiştirir, sonra trafik ışıklarında araçlara kaza yaptırır ve en nihayetinde işaret parmağını doğrultup bang bang dediğinde insanları öldürür. Üzerindeki şoku atamayan ve rüya gördüğüne kendini ikna etmeye çalışan Andou, Hiro’nun çocukken de böyle biri olduğunu anımsar; anime ya da manga karakterleri öldüğünde üzülen çocuk, tanımadığı bir insan yaşamını yitirdiğinde son derece kayıtsızdır. Andou bunları düşünedursun, Hiro bir önceki gece öldürdüğü sekiz kişinin üzerine rastgele girdiği bir evdeki aileyi de katleder. Eve en son gelen kızla da ilginç bir One Piece diyaloğu yaşadıktan sonra onu da öldürür. Kıza yaptığı işkence esnasında kız ölmek istemediğini haykırır ve Inuyashiki kızın çığlıklarını duyar ama vaktinde yetişemez. Oraya vardığındaysa Hiro onu evin dedesi sanır ve aynı yöntemle onu da öldürmek ister ama canlanan dedeyi karşısında görünce şaşırır ve “sen de nesin böyle?” diyerek endişesini dile getirir. İnsan kurtardıkça kendisini insan hisseden Inuyashiki’nin aksine, Hiro da can aldıkça kendisini insan hissetmektedir.
Hikâyenin bu iki karakterini ve temsil ettiklerini kavradıktan sonra, iyi bir bilimkurgu izleyicisi devamını kolayca tahmin edebilir: Hikâye ilerledikçe Hiro öldürmeyi sürdürecektir. Inuyashiki ise Hiro’nun çoktan keşfettiği siborg özelliklerini Andou sayesinde öğrenir ve sahip olduğu güçle insanları kurtarmaya odaklanır. Yakuzaların kaçırdığı kızı kurtarmak için bütün yakuzaları birbirine muhtaç edecek şekilde kötürüm bırakır, hastanedeki tüm kanser hastalarını siborg dokunuşu ile iyileştirir, Hiro’nun delirme anında (annesinin intiharı üzerine) düşürdüğü uçakları güvenli bir şekilde suya indirir… Yapımın başından sonuna kadar Hiro’nun öldürme dürtüsünü neyin tetiklediğini, azdırdığını ya da düşürdüğünü görürüz ve bu da hikâye dinamizmi ile örtüşürken onunla empati de kurabilmemizi sağlar. Ancak Inuyashiki’nin, ailesi tarafından iteklenmesi dışında o pamuk kalbi ile ilgili detayları göremediğimizden sadece yaşı ilerlediği için bir acıma duygusu ile sarmalanır ve ailesine küfür ederken buluruz kendimizi.
Inuyashiki ve Hiro, kendilerinin yin yang’leri gibi birbirlerinden ayrıdırlar ama aynı amaç için bir araya gelmelidirler. Yapımın sonunda tam da böyle olur: Hiro, Watanabe Shion sayesinde (izleyicilerin büyük çoğunluğu Andou tarafından kurtarılmasını istese de saf aşk olmazsa olmaz) Inuyashiki’nin yaptığını yapmaya, insanları kurtarmaya başlar ve en nihayetinde o dev göktaşı Dünya’ya çarpmak üzere olduğunda Inuyashiki’nin kendisini patlatmasını ister. Inuyashiki bu çabanın beyhude olduğunu ve kendisinin bir kez daha insanları kurtarmak için yaşadığını anlar, Hiro’dan sonra insanların iyiliği için kendisini de patlatarak göktaşının yörüngesini değiştirecektir. Animenin sonunda bunu göremeyiz, ama bize verilen his bu yöndedir. Andou, Inuyashiki’yi arayıp operasyonun başarılı olup olmadığını merak ettiğinde, arkadaşının dünyayı kurtardığını söylese de defalarca uyguladığı simülasyonda kendisini de patlatsa yetersiz kalacağını ve göktaşının 65 milyon yıl önceki kaderi tekrarlayacağını görür. Hikâyenin en güzel detaylarından biri budur, Don’t Look Up’ın sonundaki gibi yapacak bir şey yoktur ve herkes en iyi bildiği şekilde son nefesini vermelidir.
Animedeki CG’ler çok detaylı olmasına rağmen animasyonla birleştiğinde ve uzun süre maruz kalındığında göz yoruyor ve insan MAPPA’dan daha iyisini beklediğini itiraf ederken buluyor kendini. Hiro karakterinin Yagami Light’ı (Death Note) anımsatması bir o kadar sevimsiz olsa da, yine de en rahat izlenen sahneler onunkiler. Hiro ve Inuyashiki arasındaki ezeli rekabet, ortak bir bağlam -Andou- içeriyor içermesine ancak dozu yüksek bir gerilim aksiyonuna bağlanamıyor. Gökyüzünde dövüşmelerinden çok, uzaylıların son teknolojilerine sahip olduklarından psikolojik ve zihinsel bir savaş beklentisine girmek son derece normal.
Kolları Inuyashiki tarafından koparılan Hiro’nun süt dökmüş kedi gibi “Uzaylılar Dünya’yı yok edecek kadar güçlü olduğumuzu söylemediler mi, patlat beni!” demesiyle aynı fikri savunur hâle gelmeleri ve herkesi çatır çutur öldüren çocuğun bir anda hero’ya –Hiro’nun adının kaynağı- dönüşmesi yüreklerimizi “Aa yazık..” noktasına getiremiyor. Onun siborg bedenindeki ruhunu ortaya çıkaran şey, bundan daha küçük ama daha etkili bir şey gibi hissediyoruz. Misal Inuyashiki ile Andou için ortak bir savaş verselerdi, shounen kuralları bozulmamış olacak ve izlemekten daha fazla keyif alabilecek hâle gelebilirdik ya da belki patlatılmadan evvel Andou ile daha farklı bir duygusal bağ yakalanabilseydi, animeyi izlenir kılan karakterin son bölümde de hakkı verilecekti. Bu hâliyle, Inuyashiki ‘son kahraman’ olsun diye senaryo zayıflatılmış gibi hissediyoruz.
Animenin müzikleri birçok açıdan spoiler barındırıyor ve sahnelerle entegre şekilde ilerliyor. Kahramanlık animelerinde rock ya da metal ağırlıklı seslerden daha fazlasını duymak istesek de, müzik anlamında aradığımızı bulabiliyoruz. Genel olarak iki kahramanın zıtlıkları ve o zıtlıkların ortak amaç için bir araya gelmesi, yapımcıların diğer yapımlarını eleştirebilmesi, Hiro’nun manga sevdasının öldürme sevdası kadar yoğun olması gibi detaylar animeyi on bir bölüm boyunca izlenir hâle getiriyor, ama yine de bir gecede bitirmek isteyeceğimiz animeler kadar sürükleyici değil.