Son zamanların en popüler temalarından biri olarak karşımıza çıkan ‘tarihi’ hikâyeler, elbette bilimkurgu animelerinde de kendisine yer edinmiş durumda. Çoğu bilimkurgu animesi, bilimkurgunun da kendisi gibi konusunu geçmişten çok geleceği düşünerek oluşturur. Yine de yazarlar, geçmişte işler farklılaşsaydı alternatif tarihler nasıl oluşurdu düşüncesi ile işlerin bambaşka rotalara gidebileceğini hayal etmiş ve ortaya da leziz yapımlar çıkarmayı başarmıştır.
İşte onlardan 9 tanesi karşınızda…
Steamboy
20.2 milyon dolarlık yapım bütçesi (gişede sadece 18.8 milyon dolar gelir elde edebilmiştir) ve on yıllık yapım süreci ile tüm zamanların en pahalı ve en uzun sürede tamamlanan animelerinden Steamboy, bilimin varoluş amacını sorgulamaktadır.
1860’ların Britanya’sında Ray adında bir çocuk mucit yaşar. Dedesiyle babasının buhar aşkını o da paylaşır ve bu aşk yeni icatların doğmasına vesile olur. Kendi çapında sakinlik ve gerilim arasında zikzak çizen hayatı, bir gün dedesinden gelen paketle keşmekeş bir can pazarına dönüşür ve aksiyonun tansiyonu bir daha düşmez.
Zipang
Mirai, gelişmiş Kongou sınıfı Aegis güdümlü füzelere sahip Japonya Savunma Kuvvetleri’nin (JSK) en yeni ve en ileri teknoloji gemisidir. Kaptan Umezu Saburo ve ikinci kaptan Kadomatsu Yosuke, mürettebata önderlik etmektedir. Mirai, bir gün planlı bir eğitim programının ortasında navigasyon sistemlerinin geçici olarak devre dışı kaldığı bir fırtınaya yakalanır. Sistemler yeniden yüklendikten birkaç dakika sonra mürettebat zamanda geriye gittiğini ve II. Dünya Savaşı sırasında 4 Haziran 1942-Midway Deniz Muharebelerinin içinde olduğunu fark edince şok geçirir.
Savaşın gidişatını ve tarihi değiştirmemek adına mümkün olduğunca çatışmadan uzak durup tarafsız kalmaya çalışırlar. Ancak ikinci kaptan Kadomatsu, içgüdüsüyle hareket ederek ölmek üzere olan Binbaşı Kusaka Takumi’nin hayatını kurtarır ve tarihi umduklarından da fazla değiştirirler.
Samurai 7
Uzak bir gelecekte ve adına ‘Dünya’ denilen bir gezegende, mekanik samuraylar arasında bir savaş başlamıştı. Uzun süren savaşın ardından insanlar tam barışın tadını çıkaracakken, Nobuseri adlı mekanik haydutlar belirmeye başlamıştır. Açlık ve kaçırılmalarla karşı karşıya kalan Kanna Köyü’nün çiftçileri, korunmak için samuray kiralamaya başlar ve bu da son derece tehlikeli bir seçimdir; adeta yağmurdan kaçarken doluya yakalanmak gibi bir şeydir. Köyün su rahibesi Kirara, küçük kız kardeşi Komachi ve kalbi kırık Rikichi, yetersiz hasatlarından elde edilen pirinçten başka sunacak hiçbir şeyleri olmasa da samuray kiralamak için yola koyulur. Tehlikeli karşılaşmalar ve biraz da şansla haydutlara ve onları yönlendiren tüccarlara karşı destansı bir savaşı kazanacakları yedi samurayı toplamayı başarırlar.
İsminden dolayı hemen aklımıza Kurosawa Akira’nın ünlü filmi ‘Seven Samurai/Shichinin no Samurai’ gelmiş olabilir. Haklısınız, anime onun baz hikâyesinden etkilenmiş durumda.
R.O.D: Read or Die
Yomiko Readman, bir Japon lisesinde vekil öğretmen olarak çalışan sevimli, miyop bir bibliyomandır (hastalık derecesinde kitap okuyan). Bu sevimli miyop, aslında İngiliz Kütüphanesi Özel Operasyonlar Bölümü’nün gizli ajanıdır ve kod adı da “Kağıt”tır. Bu ad sayesinde IJIN (Büyük Tarihsel Figür) Ordusu’na karşı verdiği amansız savaşta hayal edebileceği her şeyi kağıt aracılığıyla gerçekleştirme gücünü elde eder.
Esrarengiz ortağı Ms. Deep ile birlikte Yomiko, tarihi figürlerin reenkarnasyonunun arkasındaki gizemi ve dünyayı kontrol etme girişimlerinin ardında yatan gerçekleri ortaya çıkarmak için dünyayı dolaşır.
Fushigi no Umi no Nadia
1889’dayız; teknolojideki büyük keşiflerin zirvesinde! Eski Atlantis İmparatorluğu’nu bir zamanlar sahip olduğu ihtişama döndürmeye takıntılı Gargoyle, dünyayı ele geçirme planlarına çoktan başlamıştır. Nadia da, genç mucit Jean Roque Lartigue ve denizaltı Nautilus’un kaptanı Nemo’nun yardımıyla dünyayı Gargoyle ve Neo-Atlantis’ten kurtarmak için savaşmalıdır.
Fushigi no Umi no Nadia, Jules Verne’in Denizler Altında 20.000 Fersah adlı romanından uyarlanan macera ve komedi dengesi son derece lezzetli bir yapım.
Schwarzesmarken
Yıl 1983. Soğuk Savaş. İnsanlık saldırı altında. BETA olarak isimlendirilen uzaylılar tüm yaşamı yok etmek adına Dünya’ya gelirler. Askerler, Taktik Yüzey Savaşçıları (TSF) adı verilen büyük savaş takımlarını yönetseler de, uzaylılar tarafından cephe hattından şehirlere doğru püskürtülmektedir.
Schwarzesmarken, Teğmen Theodor Eberbach ve 666. TSF filosundan oluşan bir birlik. Doğu Almanya’da konuşlanan ve savaş kahramanı Kaptan Irisdina Bernhard tarafından yönetilen birlik, BETA’ya karşı saldırılarında uzmanlaşmıştır. Ancak Katia Waldheim birliğe katıldığında, Doğu Almanya’nın gizli polisi Stasi’nin dikkatini çekerler ve kendilerine uzaylı istilacılardan daha fazla düşman edinirler.
Shoujo Shuumatsu Ryokou
Shoujo Shuumatsu Ryokou’yu bu listedeki diğer yapımlardan ayıran temel özellik, birkaç çağı içerse de hiçbirini tam olarak kucaklamamasıdır. Belirgin şekilde post-apokaliptik bir yapım olmasına rağmen, anakronistik (o zaman dilimine ait olmayan) bir gösteri ve “sen bu kategoriye aitsin” diyebileceğimiz türden değil. Hikâyenin merkezindeki kızlar harap olmuş bir arazide, üretimi 1944 Almanyası’nda durdurulan bir KettenKrad ile ilerleseler de yapımın seti 1940’lar Almanyası değil.
Medeniyet yıkıma uğramıştır ve Chito ile Yuuri bu yıkımın ortasında hayatlarına devam etmekte, Kettenkrad isimli sevgili motosikletleriyle bir zamanlar yaşadıkları dünyanın harabeleri arasında amaçsızca gezinmektedirler. Umutsuz günler boyunca bir sonraki yemeklerinin ve onları bir gün daha idare edecek kadar yakıtın arayışında olan bu iki arkadaş için üzerinde hiçbir şey olmayan bu dünyada sadece paylaştıkları tecrübeler ve duygular bile yaşamalarının nedeni sayılmaktadır.
Kumo no Mukou, Yakusoku no Basho
Man in the High Castle, Nazilerin kazandığı bir dünya hayal ederken Kumo no Mukou, Yakusoku no Basho ise Rus-Japon Savaşı’nı Japonların kaybettiği bir gerçekliği merkezine alıyor.
Japonya, 2. Dünya Savaşı sonunda Kuzey ve Güney olmak üzere ikiye bölünmüştür ve Honshū, Kyūshūve Shikoku adaları ABD’nin, Hokkaidō ise Sovyet Birliği’nin kontrolü altındadır. Bu birlik, 1974 yılından beri Hokkaidō’da inanılmaz yüksekliğe erişen (Tokyo’dan bile rahatça görülen) bir kule inşa etmeye başlamıştır. 1990 yılında ABD’nin Güney’den çekilmesinin ardından iki ülke müttefik kalır. Ancak Kuzey’deki Birlik varlığı devam etmektedir ve Kuzey, Güney arasındaki sınır gerginlikleri güncelliklerini korumaktadır. Bu esnada Uilta isimli bir yeraltı örgütü Japonya’yı tekrar bir araya getirmek üzere Birlik sınırında çeşitli eylemler gerçekleştirmektedir.
1996 yılında, Güney Japonya’nın Aomori vilayetinde yaşayan üç arkadaş, Hiroki Fujisawa, Takuya Shirakawa ve Sayuri Sawatari birbirlerine bir gün Hokkaidō Kulesi’nin sırrını keşfedeceklerine dair söz verirler. Yıllar sonra Hokkaidō Kulesi’nin maddeyi yeniden şekillendirdiğini ve paralel dünyaların çarpışmasına neden olduğunu deneyimleyecek gençler, Sayuri ve kule arasındaki bağlantıyı da çözeceklerdir.
Kurozuka
12. yüzyıl Japonyası’ndayız. Fütüristik post-apokaliptik dönemde geçen hikâyede, ölümsüz bir vampir olan Kuromitsu’ya aşık, kılıç ustası Kuro’yu izliyoruz. Sevdiği kadın gibi kendini ölümsüzleştirmenin peşinde koşan Kuro, Kızıl İmparatorluk Ordusu’nun gizli bir üyesi olan hizmetkarı Benkei tarafından ihanete uğrar. Gelecekte uyandığında bilinçsizdir ve Kızıl Ordu’nun kontrolü altında nükleer sonrası harap olmuş Japonya’yı bulana kadar da öyledir. Kuro, orduya girmeye ve ölümsüz aşkını bulmaya kararlıdır.
Kurozuka, Shoujo Shuumatsu Ryokou gibi pek çok kategoride değerlendirilebilir ama ondan ayrılan özelliği ise başlarda tarihin ve bilimkurgunun daha yoğun hissedilmesi ve sonra kendisini aksiyon ve romantizme teslim etmesidir.
Tarih ile bilimkurguyu harmanlayan çok fazla anime bulunmadığından gözleriniz Gintama’yı aramış olsa da, Gintoki ve arkadaşlarının maceralarının hatırı sayılır oranda bilindiğini düşünüyoruz ve yanılıyorsak ivedilikle başlanmasını rica ediyoruz.