Sword Art Online, anime dünyasında popüler olduğu kadar tartışmalı da bir seri. Teknoloji, sanal gerçeklik ve aksiyon dolu sahneleriyle geniş bir hayran kitlesine sahip olsa da, özellikle kadın karakterlere yaklaşımıyla yıllardır eleştirilen bir yapıya sahip. Serinin en büyük sorunlarından biri, güçlü kadın karakterler yaratıyor gibi görünüp, sonunda onları yine erkek kahramanın etrafında şekillendirmesi. Kirito’nun merkezde yer aldığı erkek odaklı hikâyecilik, kadın karakterlerin çoğu zaman bir yan unsur olarak kalmasına yol açıyor. İlk sezonda Asuna, serinin en güçlü karakterlerinden biri olarak tanıtılmasına rağmen, bir noktadan sonra rehin alınıp edilgen bir figüre dönüştürülmüştü. Fairy Dance Arkı’nda sadece “kurtarılması gereken prenses” rolüne indirgenmesi, SAO’nun feminist bakış açısından ne kadar uzak olduğunu gösteren iyi bir örnek. Sonraki sezonlarda Sinon ve Yuuki gibi daha bağımsız kadın karakterler tanıtılsa da bu durum serinin genelinde değişmiyor, kadınlar güçlü gibi gösteriliyor ama hikâyeye etkileri sınırlı kalmaya devam ediyor.
Bu nedenle War of Underworld‘de en azından serinin diğer sezonlarına ve hikâye arklarına göre gerçekten de kadınları daha düzgün yazmaya çalışmışlar diyebiliriz. Bu sezonun büyük çoğunluğunda Kirito pasif durumda, yani alışılmış erkek kahramanına bel bağlamadığı bir dönemi mevcut. Bu da kadın karakterlere sahne açarak onlara liderlik rolü verme fırsatı yaratıyor. Burada önemli bir soru var: Bu gerçekten SAO’nun kadın karakterleri güçlendirdiği bir deneme mi, yoksa sadece kandırmaca mı? Serinin geçmişine baktığımızda, feminist duruş gösterme çabasında başarısız olduğu birçok örnekle karşılaşıyoruz. Kadın karakterler savaşıyor, stratejik hamleler yapıyor, yeri geliyor hikâyenin gidişatını bile değiştiriyor—ama sonunda hikayeyi sırtlayan ve zaferi getiren yine Kirito oluyor. Kirito tüm kadınları kurtarıyor, hepsinin onu görünce yanakları kızarıyor ve sesi titriyor. War of Underworld bu kalıbı kırmayı vaat ediyor gibi görünmesine rağmen sonunda yine aynı döngüye girmekten de kaçamıyor.
Kadın Karakterlerin Ön Plana Çıkışı: Gerçek Güç mü, Geçici Bir Boşluk mu?

Kadın karakterlerin Sword Art Online evreninde nasıl konumlandığı uzun zamandır tartışılan bir konu. War of Underworld, bu tartışmaya yeni boyut kazandıran bir sezon gibi görünse de, kadın karakterlerin gerçekten güçlü olup olmadığı veya yalnızca geçici bir boşluğu doldurup doldurmadıkları sorusu hâlâ akıllarda. Sezon boyunca Asuna, Sinon, Leafa ve Alice gibi karakterler savaşın merkezinde yer alıyor ve gidişatın kaderini değiştiren hamleler yapıyor. Hikâyedeki dinamikler düşünüldüğünde, onların gerçekten belirleyici figürler olup olmadığı belirsizleşiyor. War of Underworld, kadın karakterlere önceki sezonlara kıyasla daha fazla sahne veriyor gibi görünüyor, ancak bu sahnelerin nihai etkisi tartışmalı. Asuna, gerçek dünyadan Underworld’e inerek savaşın en kritik anlarında sahneye çıkan bir figür olarak konumlandırılıyor. Fiziksel gücü, stratejik zekâsı ve liderliği öne çıkarılsa da, sonunda hikâyedeki rolü çelişkili bir hâl alıyor.
Asuna gerçekten bağımsız bir lider mi, yoksa Kirito’nun geri dönüşüne kadar hikâyeyi taşıyan bir ara figür mü? İlk bölümlerde savaşın yönünü belirleyen kararlar almasına karşın, Kirito uyanır uyanmaz odağın değiştiği hissediliyor. Sezon boyunca onu güçlü bir savaşçı olarak izlesek de, sona gelindiğinde hâlâ erkek kahramana hizmet eden bir unsur olmaktan öteye geçemiyor. Sinon, SAO’nun önceki sezonlarında kendi hikâyesine sahip güçlü bir karakter olarak öne çıkmıştı. PTSD’si ve karakter gelişimi, onu serinin en iyi yazılmış kadın figürlerinden biri yapmıştı. War of Underworld’de ise savaşın kilit noktalarında etkili olmasına rağmen, karakterinin gelişiminde bir duraksama yaşanıyor. Keskin nişancılığı ve savaş becerileri vurgulansa da hikayedeki gidişatı değiştiren asıl kararları alan bir figür olamıyor. Sinon sahip olduğu stratejik zekâ ve savaş tecrübesiyle hikâyede daha büyük bir kısmı şekillendirebilecek potansiyele sahipken, bir kez daha Kirito’nun ve ekibinin bir parçası olmaktan öteye geçirilmiyor.

Leafa, War of Underworld’de en tartışmalı kullanılan kadın karakterlerden biri. Güçlü bir savaşçı olarak sunulmasına rağmen sezona geç dâhil edilmesi ve savaşın gidişatına anlamlı bir etki yapmaması, onun yalnızca ekranda daha fazla kadın karakter olması için yaratıldığı hissini uyandırıyor. En büyük problem, dramatik bir unsur olarak cinsel saldırıya maruz bırakılması. SAO, geçmişte de kadın karakterleri nesneleştirme eğiliminde olmuştu, Leafa’nın hikâyesinde bu durum iyice belirginleşiyor. Gücü ve savaşçı kimliği vurgulansa da, karakter bir türlü dönüştürücü rol oynayamıyor. Bu yüzden varlığı, SAO’nun kadın karakterlere alan açıyormuş gibi yaparken aslında geleneksel kalıplara sadık kaldığının bir kanıtı hâline geliyor.
Alice, War of Underworld’de belki de en güçlü kadın karakter olarak konumlandırılmış gibi görünüyor. Fiziksel gücü, zekâsı ve iradesiyle savaş alanının dışında etik ve felsefi tartışmalarda da önemli bir figür. Burada da farklı bir çelişki devreye giriyor: Alice’in insan olmaması, yani bir yapay zekâ olarak yaratılması, SAO’nun kadın temsiline yönelik en büyük açmazlarından biri. Bir noktada en güçlü kadın karakteri bir insan olarak değil, bir AI olarak konumlandırarak kadınların hikâye içindeki etkisini dolaylı yoldan azaltıyor. Fiziksel ve duygusal olarak Kirito’dan bağımsız kararlar alabilmesi onu serideki diğer kadın karakterlerden farklı kılsa da, hikâyenin ilerleyen aşamalarında Kirito’ya duyduğu romantik hislerle çerçevelenmesi bağımsızlık hissini gölgeliyor. Bu noktada SAO, Alice’i güçlü ve özgür bir figür olarak inşa etmeye çalışırken, sonunda yine geleneksel erkek kahraman merkezli yapısına geri dönüyor.

War of Underworld, sadece kadın karakterlerin rolüyle değil, savaşın psikolojik ve insani boyutlarıyla da dikkat çeken bir sezon. Kadın karakterler arasındaki dayanışma, Asuna ve Alice’in birbirlerini tamamlayan stratejik kararları, Sinon’un savaş alanındaki desteği gibi unsurlar, SAO’da nadiren görülen bir kadınlar arası iş birliği örneği sunuyor. Bu güçlü kadın dayanışmasının Kirito’nun geri dönüşüyle ikinci plana atılması ve yeniden Harem olması, SAO’nun yıllardır devam eden problemlerini tekrar gündeme getiriyor. Kadın karakterlere önceki sezonlara kıyasla daha fazla hareket alanı tanınmış olsa da, War of Underworld’ün sonunda bir kez daha geleneksel yapısına geri dönüyoruz. Sezonun başında güçlü, bağımsız ve savaşın gidişatını belirleyen karakterler olarak sunulan kadınlar, Kirito’nun uyanışıyla birlikte bir kez daha geri planda kalıyor.
Bu durum, SAO’nun feminist yaklaşım yaratmaya çalışıp çalışmadığını, eğer çalıştıysa da bunu başarıp başaramadığını sorgulamaya itiyor. Kadın karakterler güçlü figürler olarak konumlandırılsa da, eninde sonunda erkek kahramanın dönüşüne hizmet eden bir geçiş aşamasının ötesine geçemiyor. SAO, kadın karakterlere alan açıyormuş gibi yapsa da zaferini yine erkek kahramana teslim ederek geleneksel yapısını koruyor. War of Underworld, SAO’nun kadın karakterlerini daha fazla öne çıkarmaya yönelik adım atmış olabilir ama bunun kalıcı bir değişim sunduğunu söylemek hâlâ güç.