1969 yılında bilimkurgu efsanesi Journey to the Far Side of the Sun‘ın çıkışından sonra İngiliz yapımcılar Gerry ve Sylvia Anderson, ITC ile kaliteli efektlere ve teknolojik olanaklara sahip bir bilimkurgu dizisi için anlaştılar ve UFO projesi bu şekilde doğdu. 1970’te yayına başlayan ve Journey to the Far Side of the Sun oyuncuları Ed Bishop ve George Swell’in başrolünde oynadığı UFO dizisi, işgalci uzaylılara karşı yürütülen gizli savaşı anlatıyor. Amerikan Hava Kuvvetleri’nden komutan Ed Straker ve takımı SHADO (Kritik Uzaylı Saldırılarından Savunma Organizasyonu) hikayemizin koca yürekli kahramanlarını oluşturuyor. Kahramanlarımız yüksek teknolojili teçhizatları; tam teşekküllü ay araçları, savunma cihazları, dev mobil tanklar, uçaksavarlar, yön bulma uydularıyla uzaylılara karşı hazırlıklılar.
Peki bu gizemli uzaylıların amacı ne? İnsanların organlarını çalarak kendi ömürlerini uzatmayı amaçlıyorlar. Ancak Dünya’ya doğrudan saldırmak yerine değişik taktiklerle geliyorlar. Bir bölümde bir insanı duyu dışı algılama özellikleriyle geliştirirken, başka bir bölümde SHADO ekibinden bir pilotu kedi yetenekleriyle yönetmeye çalışıyorlar. Sonuç olarak SHADO astronotlarını kendileri için çalışan suikastçilere çevirmeyi başarıyorlar. Hatta The Long Sleep bölümünde ölüleri bile diriltiyorlar. Yaptıkları bununla da bitmiyor; The Psychobombs bölümünde sıradan insanları zaman bombalarına çevirdiklerini görüyoruz. Ama en büyük entrikalarına Timelash bölümünde tanık oluyoruz; SHADO üyeleri, işgale karşı koyamamaları için bir zaman balonunda donduruluyor.
Yapım özellikle bölümler arasındaki tema çeşitliliğiyle göze çarpıyor. Gerry ve Sylvia Anderson’un oluşturduğu format pek çok konuyu içinde barındırıyor. Ay’da, okyanus dibinde, yörüngede veya Dünya’nın çevresindeki geçen bölümler var. Ayrıca personelin ev özlemini anlatan, yürek burkan dramatik hikayeler de mevcut. Ancak bu konular zaman zaman diziye donukluk katmış. Formatta daha eski yapımların etkisi rahatça fark ediliyor. Thunderbirds‘te gördüğümüz maketlerin geliştirilip kullanılması buna iyi bir örnek. Ancak bunun gibi olanaklar güzel kullanılmış. Ayrıca bir klasik sayılan Stingray (1964) dizisinden su altı çekim teknikleri, Journey to the Far Side of the Sun’daki uzay ajansı EUROSEC’ten SHADO ekipmanları ve The Man Who Came Back‘ten roket fırlatma sahneleri alınmış. Kullanılan maketler ve efektler 1980’in Dünyasını güzel yansıtmış.
1970-1973 yılları arasında 2 saatlik bölümler halinde yayınlanan dizinin reytingleri de gayet iyiydi ve beyin yorucu pek çok bölümü vardı. Ancak 1972’de PBS kanalına geçene kadar ABD’nin kıyı bölgelerine ulaşamamıştı. Dizinin ilk bölümleri, zekice tasarlanan uzaylı figürlerine rağmen biraz klişe kalıyordu. Ancak zamanla açılan dizinin özellikle The Psychobombs, Timelash, Mindbender ve The Long Sleep bölümleri, isimlerini bilimkurgu televizyon tarihine yazdırabilmişlerdir.
UFO’yu unutulmaz kılan şeylerden bir diğeri ise ana karakter Ed Straker (Bishop)‘dır. Kahramanımız, Star Trek kaptanlarının aksine bir filozof veya stratejist değil; gezegeni sömürgeci uzaylılardan korumakla kafayı bozmuş, yalnız bir adam. Maalesef işine olan tutkusu onu oğluna karşı başarısız bir baba yapıyor. Straker ayrıca işkolik, pragmatist ve soğuk bir karakter. Bu özellikleri ve yalnızlığı, pek çok bölümde konu ediliyor. Örneğin, kaçamak yaptığı bir gazeteciye güven duymakta zorlanıyor, başka bir bölümde evliliğini sorguluyor veya bir diğerinde yaşlandıkça ölüm korkusu duymaya başlıyor. Hepsinin ötesinde, A Question of Priorities bölümünde Straker, oğlu Johnny’den Dünya’nın çevresindeki UFO alanlarından birine savaş uçaklarının ihtiyaç duyduğu bir ilacı götürmesini isteyerek onun ölümüne neden oluyor. Bölümün sonunda karısı Straker’dan nefret ettiğini söylüyor ve onu terk ediyor. Karakter işlenişinin diziye etkisi muhteşem; Straker hem bir kahraman hem de bir birey olmak zorunda.
UFO pek çok yönden güçlü bir dizi. Klasik uzaylı istilası konulu eserlere benzemiyor bile. Bu gizemli uzaylılar insan şeklinde değil, ancak insan bedenlerini ele geçiriyorlar. Gerçekte birer humanoid olup olmadıkları hiç bir zaman öğrenilemiyor. Bir bölümde Dr. Jackson, uzaylıların insanları kukla gibi yönettiğini fark ediyor. Ona göre uzaylılar, fiziksel formları olmadığı için doğal ortamlarında nesilleri tükenmek üzere olan zavallı yaratıklar. UFO, ardılı sayılabilecek Space: 1999 gibi felsefi derinliği olan bir dizi. Ama dizide ağır basan felsefe güvensizlik veya nefret felsefesi değil, sınırlı kaynakların korunmasıyla ilgili bir felsefe. Uzaylılar, insanların koruyamadığını düşündükleri kaynakları çalmak için Dünya’ya geliyor. Straker ise bu Darwinist evrende inatçı düşmanlara karşı direnişin son halkası. UFO’nun ana tezi şu: İnsanlar, kaynaklarını koruyamıyorlarsa onları daha gelişmiş canlıların kontrolüne bırakmak zorunda kalabilir.
UFO hakkında uzun uzadıya bilgi vermek gereksiz, çünkü dizi farklı objektiflerden farklı şekilde algılanılacak bir yapıya sahip. Örneğin Straker kimilerine göre bir kahramanken kimilerine göre yalnızca bir savaşçı. Ayrıca UFO geleceğin dünyasını detaylıca inceleyen bir dizi; kostüm tasarımlarının, dizinin geçtiği 80’li yılların punk modasına uygun olması başarılı bir öngörü.
Ayrıca yine Space: 1999 gibi UFO da pek çok bölümünde başarılı sinematik teknikler derlemesiyle izleyiciye göz zevki yaşatıyor. Zaman atlamaları, distorsiyon lensleri, yüksek açılı çekimler, yakın çekimler, sepya tonları ve POV sübjektif izleme gibi teknikleri yoğun bir şekilde kullanmak kolay değildir. Filmdeki efektlerin dikkatli kullanımı 21. yy televizyonculuğunu dahi etkilemiş ve UFO’yu bilimkurgu dizileri arasında çok farklı bir yere getirmiştir.
Kaynak: John Kenneth Muir