Sekiz bölümlük ilk sezonuyla karşımıza çıkan Netflix‘in yeni bilimkurgu dizisi 3 Body Problem (3 Cisim Problemi), genel olarak izleyiciler tarafından ilgiyle karşılandı ve üzerinde konuşulan yapımlardan biri olmayı başardı. Dizi, Çinli yazar Liu Cixin‘in üç romandan oluşan Remembrance of Earth’s Past (Dünya’nın Geçmişi) serisine dayanıyor. Seri sırasıyla Üç Cisim Problemi, Karanlık Orman ve Ölümün Sonu romanlarından oluşuyor. İlk romanın 2015 yılında Hugo ödülü aldığını da belirtelim. Seri, okurla buluştuğundan beri övgüyle karşılandı, karmaşık kurgusu ve bilimsel gerçeklere dayalı alt yapısıyla (Üç Cisim Problemi, Karanlık Orman Hipotezi) çok konuşuldu.
Daha önce sinema filmine de uyarlanmaya çalışılan eser, 2023 yılında Tencent çatısı altında 30 bölümlük bir diziye dönüştürüldü. Dizi, özellikle kitaplara olan bağlılığıyla dikkat çekti. Ne var ki Batı’da iş yapması ve geniş kitlelere ulaşması mümkün değildi. Bunun üzerine Game of Thrones’un yapımcıları David Benioff ve D.B. Weiss ile yönetici yapımcı Alexander Woo yeni bir uyarlama için kolları sıvadı. İlk bölümlerin temposu biraz düşük ve dizi seyircisinin ilgisini ancak 3. ya da 4. bölümden itibaren yakalayabiliyor. Kitapta oldukça ayrıntılı bir şekilde anlatılan bilimsel ve felsefi tartışmalar ise dizide herkesin anlayabileceği seviyeye indirilmeye çalışılıyor. Oyuncuların performansı da beklenenin üstünde seyretmiyor. Her ne kadar Game of Thrones‘taki bazı oyuncular kadroya alınmış olsa da, maalesef dizinin senaryosu Game of Thrones kadar çarpıcı değil.
Çin Kültür Devrimi arka planında gerçekleştirilen gizli bir askeri proje, dünya dışı zeki canlılarla temas kurmak için uzaya sinyaller göndermeyi amaçlıyor. Çökmek üzere olan uzaylı bir uygarlık (Trisolarlılar) sinyali alıyor ve Dünya’yı istila etmek için yola çıkıyor. Bu arada, Dünya iki farklı kutba bölünüyor. Bir kısım insan üstün varlıklar olarak gördükleri uzaylıların tarafına geçerek yozlaşmış kabul ettikleri dünyayı ele geçirmeleri için onlara yardım ederken, geri kalanlar ise istilaya karşı savaşmaya hazırlanıyor. Uzaylıların gelişi 400 yıl sürecektir; Dünya’ya vardıklarındaysa insanlığın onları yenecek seviyeye ulaşma ihtimali söz konusudur. Uzaylılar bunu önlemek için sofon adlı proton büyüklüğündeki kuantum süper bilgisayarlarını Dünya’ya gönderiyor. Dolanık hâldeki sofonlar, mesafelere aldırmaksızın anlık iletişimi ve müdahaleyi mümkün kılıyor. Böylece insanlarla uzaylılar arasında zekâya, oyun kuramına, tahmine ve teknolojiye dayalı bir soğuk savaş başlıyor.
3 Cisim Problemi, son zamanların bilimsel alt yapısı en sağlam dizilerinden… Yine de bazı konuların havada kaldığını söylemek mümkün. Mesela ileri bir teknolojiye sahip Trisolarlıların, burunlarının dibindeki bir gezegeni ancak o gezegenden bir sinyal aldıktan sonra fark etmesi kulağa pek de mantıklı gelmiyor. Trisolarlıların acil olarak göçmeye ihtiyaçları varsa, ilk bakacakları yer Dünya olacaktır. Kaldı ki dört ışık yılı öteye sonda gönderebilecek bir teknolojinin, uzaya bol miktarda radyo dalgası yayan bir uygarlığı (Dünya) görmemiş olması düşünülemez. Bizi yüz binlerce yıl öncesinde araştırmış ve çoktan işgal etmiş olmalılardı. Fark etmeleri için Çinli bir kızın onlara, “Buradayız,” demesi gerekmezdi.
Dizide, Güneş’in radyo dalgalarını nasıl yansıttığı ve güçlendirdiği de bilimsel olarak iyi açıklanmıyor. Elbette Güneş’in iyonosferi bir tür ayna gibi radyo dalgalarını yansıtabilir, ancak bunun için çok özel dalga boylarında çalışan çok yoğun bir lazerin kullanılması gerekir. Ayrıca bu dalgalar hassas bir şekilde yönlendirilmelidir. Oysa dizideki Çinli kız, bunu eliyle bir manivelayı çevirip Güneş’i hedef işaretinin ortasına alarak yapıyor. Bu şekilde dalgaların hedeflenmesi imkânsızdır. Böyle yapıldığında dalgalar uzay boşluğunda rastgele bir yöne gidecektir. Hassas bir şekilde ortalandığındaysa dalgaların Dünya’ya geri dönmesi beklenir (Bir kürenin tam ortasına yönlendirilen ışınlar, geldikleri yöne geri dönerler). Güneş’e yönlendirilecek yoğun bir radyo lazeri düşünülse bile, bu lazerle hedefi çok büyük bir kesinlikle hizalamak neredeyse imkânsızdır. Ayrıca Güneş’in hangi mekanizma ile kendisine gönderilen radyo dalgalarını güçlendirdiği dizide açıklanmıyor. Böyle bir şey bilimsel olarak mümkün değil.
Şunu da eklemeliyiz ki, Trisolarlıların Dünya’yı işgal etmelerine hiç gerek yok, çünkü evren boş gezegenlerle dolu. 400 yıllık uzay yolculuğunu yapabilecek kapasiteye sahip bir uygarlık, daha uzun sürecek yolculuklara da çıkabilir. Ne de olsa kendilerini kurutabiliyorlar. O hâlde neden Dünya’yı işgal etmek istesinler? Ev kiralayacak bir kişi, etrafta sürüyle boş ev dururken kiralanmış bir evi ele geçirmek istemez. Bu, zaman ve emek kaybından başka bir şey değil. Uzaylı işgali kurgusunun bilimkurgunun klişelerinden biri olmaya devam ettiğini görmek şaşırtıcı.
Dizide, uzaylıların proton büyüklüğündeki dolanık kuantum süper bilgisayarlarıyla (sofonlar) anlık bağlantı kurabildiğini görüyoruz. Oysa fizik yasaları hiçbir şekilde anında iletişime izin vermiyor. Dolanık parçacıklar arasında ışıktan hızlı etkileşim mümkün olsa bile, bu etkileşim aracılığıyla ışıktan hızlı haber iletmek mümkün değil. Hiçbir bilgi ışıktan hızlı iletilemez, dolanık sistemlerle bu durum değiştirilemez. Ayrıca, gerçekleşen tüm önemli olayların küçük bir arkadaş grubu etrafında dönmesi de senaryoyu zayıflatıyor. Bir grup bilim insanının yetenek ve bilgi açısından ortalamanın üstünde olması kulağa mantıklı gelse de, hepsi birbiriyle yakın arkadaş olan ve sürekli görüşen kişilerin olağanüstü önemli roller üstlenmesi ve her zaman olayların merkezinde yer alması senarist tembelliği olarak değerlendirilebilir.
Son zamanlarda oldukça yaygınlaşan yapay zekâya dünya biliminde çok az yer verilmesi de gözden kaçmıyor. Gelecekteki savaşlarda belirleyici güçlerden birinin YZ olacağı aşikâr. Bunu es geçmek ve zaferin tüm gururunu insanlara yüklemek göğsümüzü kabartsa da gerçekçi bir yaklaşım sayılmaz. Öte yandan, dizinin kahramanları olan elit bilim insanlarına üç cisim problemini kavratmak için bölümler boyunca oyun oynatıldığını görüyoruz. Bu insanların konuyu iyi bilmesi zaten beklenen bir şey değil midir? Eğer söz konusu bilim insanları fizikçi olmasaydı, o zaman belki üç cisim problemi konusunda eğitilmeleri gerekebilirdi, ancak dizinin kurgusu gereği bu insanların konuya vakıf olmaması düşünülemez bile. Elbette bunun gibi eksiklikler çoğaltılabilir, ancak bilimsel gerçeklere yüzde yüz bağlı kalınarak bilimkurgu eseri yazılamayacağı da ortada. O nedenle gelin şimdi de dizinin olumlu taraflarına bir göz atalım.
Dizinin ana kurgusu olan ilk temasın bilimsel kurallara bağlanması için büyük bir çaba sarf edildiği görülüyor. Ayrıca felsefi ve mantıksal argümanlara da yer veriliyor. Örneğin, hayatta kalması gerekenin insan mı, yoksa uzaylılar mı olduğu konusu tartışmaya açılıyor. Diğer eserlerde, insanın kazanması gerektiği tartışmaya açık bile değildir. “Bizler” kazanmalıyızdır, kendimizden şüphe edemeyiz. 3 Cisim Problemi, bu açıdan cesur davranarak insan varlığının gerekli olup olmadığını sorguluyor. İnsanın doğası ve evrendeki yeri üzerine düşünmemizi sağlarken, hangi tarafın var olmayı daha çok hak ettiğini de sormaktan çekinmiyor. Uzaylı istilasının mutlak kötülüğe dayandırılmaması da bilimkurgu açısından olumlu bir gelişme sayılabilir (Alien serisindeki Zenomorflar gibi). Bu gibi konular romanlarda işlense de, genel izleyiciye hitap eden yapımlarda pek ele alınmamıştır.
Sonuç olarak, 3 Cisim Problemi’nde dehşet verici yaratıklar her zaman uzaylılar değil. Bazen bizler de kendi kendimizden korkmamız gerektiğini hissediyoruz. Yalancılığımız, çevreye verdiğimiz zarar, hainliğimiz, çıkarcılığımız, tembelliğimiz, umursamazlığımız… Bu özelliklere sahip bir tür size de korkutucu gelmiyor mu? İlginç bir nokta da ‘böcek’ konusu. Bilimkurgu literatüründe genelde savaş hâlinde olduğumuz düşman uzaylılar böceğe (bug) benzer şekilde tasarlanır ve onlardan ‘böcekler’ diye söz edilir. (Ender’in Oyunu, Yıldız Gemisi Askerleri vb.) 3 Cisim Problemi’nde ise tersine, insanlara ‘böcek’ deniyor ve insanlar da bunu kabullenmiş görünüyor. Dahası, birinci sezonun son bölümünde ‘böcek göndermesi’ ilginç bir şekilde önem kazanıyor.
Kısacası 3 Cisim Problemi, kimi sıkıntılarına rağmen son dönem bilimkurgu işlerine kıyasla iyi kotarılmış, iyi tasarlanmış bir eser. Ayrıca seyircinin ilgisini çekme konusunda giderek yükselen bir performansa da sahip. Bu durum gelecek sezonlarda da devam ederse ortaya unutulmaz bir iş çıkabilir. Ancak klişelere saplanıp asidi kaçmış gazoza dönme ihtimali de var. Bakalım zaman neler gösterecek?