Asimov’un üç robot yasasına göre bir robot bir insana zarar veremez ya da zarar görmesine seyirci kalamaz; birinci yasayla çelişmediği sürece bir insanın emirlerine uymak zorundadır ve son olarak bir robot birinci ve ikinci yasayla çelişmediği sürece kendi varlığını korumakla yükümlüdür. Bu yasalar ilk kez, Asimov’un 1950’de yayımlanan “Ben Robot” romanında ifade edilmişlerdi. Çok sonraları eklenen ve bir robot “insanlığa” zarar veremez ya da insanlığın zarar görmesine seyirci kalamaz diyen sıfırıncı yasayla kapsamları biraz daha genişletildi. Artık bilimkurgunun temel yapıtaşlarından birisi olan robot yasaları, yapay zekâ ve robot teknolojisi konularında da sık sık gündeme geldikleri gibi pek çok esere de ilham veriyorlar.
Rus bilimkurgu dizisi Better Than Us, bunun yakın dönem örneklerinden birisi. Orijinal adı “Luchshe, chem lyudi” olan ve Rus devlet kanalı C1R için çekilen 2018 yapımı dizi, aslında iki sezon olarak planlanmış olsa da Netflix tarafından satın alındıktan sonra ismi “Better Than Us” olarak değiştirilmiş ve iki sezon birleştirilerek 16 bölümlük tek sezona dönüştürülmüş. Dizi 2029’da, Rusya’da geçiyor. Artık robot teknolojisi iyice gelişmiş, robotlar her tür üretim ve hizmet alanında çalışıyor, rutin işleri üstleniyorlar. İnsanlar gibi belli işlerde uzmanlaşmışlar, her birinin ayrı görevi var ama insan duygularını anlamaktan yoksunlar. Bu sırada Çin’de bir firma, aslında ülkedeki cinsiyet dağılımındaki dengesizlikten kaynaklanan krizi çözmek amacıyla, Çinli erkeklere mükemmel bir eş olarak Arisa’yı tasarlıyor. Arisa hem mevcut robotlara göre çok daha gelişmiş hem de duyguları anlayabiliyor, duyarlı davranabiliyor.
Rusya’nın robot üretiminde tekel firması Cronos’un başındaki Victor Toporov, Arisa’yı Çin’den prototip olarak getirtiyor. Amacı hükümeti toplu bir erken emeklilik programına ikna ederek, emekli olan insanların yerine geçecek yeni robotların üretiminden kazanç sağlamak. Ancak olaylar beklediği gibi gelişmiyor. Arisa bir şekilde kaçıyor, yolu eski doktor Gregory Safranov ve ailesiyle kesişiyor. Onun ne kadar özel bir robot olduğunu bilmeyen aileyle birlikte olduğu süre boyunca insan olmayı öğrenirken bir yandan da peşini bırakmayan Toporov’a yakalanmamaya uğraşıyor.
Olay akışını bir yana bırakırsak içerdiği bilimkurgu unsurları bakımından dikkat çekici bir dizi “Better Than Us”. Dizi daha başlarken, bir televizyon programında Asimov’un üç robot yasasının okunduğunu duyuyoruz. Böylece izleyici Çehov’un, eğer bir oyunda tabanca varsa ilerleyen sahnelerde mutlaka patlayacaktır sözünü anımsatır şekilde hikâyenin ilerleyen bölümlerinde bu yasalarla robotların eylemleri arasında bir çatışma olacağını hissediyor. Nitekim, Arisa kendisine cinsel istismarda bulunan birini öldürdüğünde şaşırıyoruz ama bunun için onu suçlayamıyoruz. İzleyici, onun yerinde kim olsa aynısını yapardı dediği anda Arisa arasındaki varoluşsal sınır ortadan kalkıyor. Bir diğer deyişle robotların insana zarar veremeyeceğini söyleyen yasalar sarsılmış oluyor, izleyici Arisa’yı dizinin ana karakteri olarak benimsiyor.
Tam tersi cephedeyse Tasfiyecilerin kendilerine tehdit olarak gördükleri robotlara uyguladıkları şiddete tanık oluyoruz. Robotların Meksika kartellerinin infaz yöntemlerini andırır şekilde köprülerden sallandırılmasına kadar varan bu azgın şiddetin yanında Arisa’nın kutsal yasayı ihlal ederek kendisini savunmak için bir insana şiddet uygulaması çok da kötü görünmüyor birden. Tasfiyecilerin klasik terör örgütlerini andıran, manipülasyona açık yapılanması ise insanlık hanesine bir eksi puan daha ekliyor.
Böylece robotları hayal etmeye başladığımız günden beri peşimizi bırakmayan bu kıyaslama dizi boyunca ekranın bir köşesine kurulup hikâyeye eşlik ediyor. Gerçekten de bizden iyiler mi? İnsan olmak bizi iyi yapmaya yeter mi? Robotlar insan olmayı öğrenebilir mi? Asimov’a ve onun çarpıcı karakteri Susan Calvin’e bir kez daha dönelim. Calvin’e göre robot yasalarına uydukları sürece robotlar her zaman insanlardan daha güvenilir, daha adil ve sonuçta daha iyidirler. Yasalara uyma koşulu Better Than Us’ta sert ve beklenmedik bir şekilde ihlal edilmiş bile olsa hikâyenin bizi Arisa’nın tarafını tutmaya yönlendirdiği açık. Yine de bu teknoloji harikası robotla aramızda bir başka sınır olduğunu da hatırlatıyor bize aynı hikâye. Evet, meşhur Tekinsizlik Vadisi’nin engebeli coğrafyasından söz ediyoruz.
Tekinsizlik Vadisi Hipotezi (Uncanny Valley) en basit anlatımıyla robot, cgi, maket, çizim ve benzeri yapay formların insana benzetildikçe bize ürkütücü gelmeye başladığını gösteren bir parabol. Hipotezin vadi olarak anılmasının sebebi olan parabolun bir ucunda insana hiç benzemeyen yapay formlar yer alıyor. Bu formlar bize itici gelirken parabolun ortalarına doğru, benzerlik artmaya başlıyor ve iticilik yerini sempatiye bırakıyor. Bu güvenli alanda, kafası küp şeklinde bile olsa iki kulağı iki gözü olan bir robotu sevimli bulabiliyoruz. Benzerlik bu seviyeyi aşıp tıpatıp insanı andıran yapay formlara geldiğindeyse onları ürkütücü bulmaya başlıyoruz. Örneğin Blade Runner’da replikalarla insanları ayırt etmek için Voight-Kamff testinin uygulandığı sahneleri rahatsız edici bulmamızın temelinde de bizden olmayana karşı duyduğumuz ilkel korku yatıyor.
Safranov ailesinin bir parçası olmaya çalışan Arisa’nın da diğerlerinde benzer bir ürküntü yarattığını, kendini sevdirmeye çalıştıkça hırpalandığını görüyoruz. Anne onu çocuklarını tehdit eden bir unsur olarak görürken Gregory kendisine eşiymiş gibi davranmaya çalışan Arisa karşısında ne yapacağını bilemiyor çoğu zaman. Ailede Arisa’yı içtenlikle benimseyen, çocuklara has önyargısızlığı ve merakıyla küçük kız Sofia oluyor sadece. Arisa’yla oyunlar oynaması, onu en sevdiği arkadaşı yerine koyması, yine örneklerini daha önce gördüğümüz bir süreci da hatırlatıyor bize. Robotlar öğrenmeye hazır çocuklar gibidir, bu yüzden onlarla iyi anlaşırlar ve onlardan farklı olarak çok hızlı öğrenirler.
Better Than Us, bu şekilde bilimkurgunun temel konularını ele alırken kadın erkek ilişkileri ve kadının toplumdaki yeri söz konusu olduğunda tam bir klişeler yumağına dönüyor. Mükemmel bir eş olması için tasarlandığını bildiğimiz Arisa, tasarımının hakkını sonuna kadar veriyor örneğin. Bağlandığı Safranov ailesine hizmette hiçbir fedakârlıktan kaçınmazken eğlenilecek değil, evlenilecek robot olduğunu gösteriyor. Sadece Arisa’nın gönüllü köleliğiyle sınırlı kalmıyor bu bakış açısı, dizideki diğer kadın karakterlerde de sorunlar olduğunu görüyoruz. Ya Toporov’un ofisinde, dilediği zaman ona zevk vermek için kenarda bekleyen femme fatale robotlar olarak karşımıza çıkıyorlar ya da sadece anne ve eş rolünden öteye geçemiyorlar. Akıllı ve güçlü kadınlar olsalar da sadece aileleri ve çocukları üzerinden var ediyorlar kendilerini, şefkat, sevgi ve fedakârlık en değerli hazineleri âdeta.
Kadınlar böyleyken erkekler güçlü ve hırslı portreler olarak çizilmiş. İçlerinde en mülayim, hadi adını tam koyalım, ezik görünen Gregory’nin bile kendine göre hırsları var. İncinen egosuyla baş edememesi bu hırsın temel bir göstergesi aslında. Buna rağmen, sorumsuzluğu ve kabalığıyla pek de sevilesi birisi olarak göremediğimiz Gregory, Arisa’nın “kalbini” çalıyor, eski karısı ona hâlâ zaafı olduğunu hissettiriyor. İlgi iyileştiriyor, sonlara doğru Gregory silkinerek eski, başarılı özüne yaklaşıyor.
Sonuç olarak, Blade Runner’ın derinliğini yakalamasını bekleyemesek de Better Than Us keyifli bir aksiyon ve bilimkurgu dizisi. İnsan, robot ilişkisi üzerine düşünürken, hayatları Yunan tragedyalarında olduğu gibi kocaman düğümlerle birbirine bağlanmış karakterlerin sürükleyici hikâyesini izliyoruz. Üstelik, Arisa’da sıra dışı bir robotu canlandıran Paulina Andreevea başta olmak üzere iyi oyuncularla desteklenmiş bir hikâye bu. Hepsi bir yana, günümüzden sadece beş yıl sonrasına dair bir gelecek tasavvurunu ve insana benzer robotların bakımsız binalar kadar sıradan olduğu bir evreni izlemek için bile şans verilebilecek bir dizi Better Than Us.