The Acolyte

Devasa Bir Hayal Kırıklığı: The Acolyte

The Acolyte, ilk kez duyurulduğunda Star Wars evrenine cüretkar ve yenilikçi bir vizyon kazandırma hedefinin parçası olarak olarak tanıtıldı. Leslye Headland’ın fikri öncülüğünde hayat bulan yapım, bizi High Republic döneminin son yıllarına götürerek serinin Skywalker ailesi çevresinde dönen kısır döngü anlatısından hayli farklı bir sapağa yönlendiriyordu. Bu da hâliyle heyecan verici bir gelişme demekti. Ayrıca bahsi geçen dönem de potansiyeli yüksek ama pek anlatılmamış bir tarih aralığıydı. Bu dönemde galaksinin barış ve huzur içinde olduğunu, Jedi Düzeni’nin galaksiyi denetim altında tuttuğunu, ancak Sith’lerin de gizlice güç kazandığını biliyorduk. Gelgelelim yaşananlar pek de arzulananı karşılamadı.

The Phantom Menace filminden yaklaşık 100 yıl öncesini konu edinen dizi, Jedi ile Sith’in uzun süredir nasıl anlaşmazlık içinde olduğunu incelerken kadim çatışmanın temellerini de keşfeden bir yapıya bürünüyordu. High Republic, galaksi tarihinin en parlak dönemlerinden biri olarak kabul edilse de The Acolyte bu parlaklığın ardında yatan gölgeleri keşfe çıkıyordu. Jedi Şövalyelerinin barışın koruyucuları olarak galaksiyi yönettiği günlerde, Sith tehdidinin geçmişte kaldığı düşünülüyor ve bunun yarattığı rehavet hüküm sürüyordu; oysa Sith’ler gölgelerde yeniden güç kazanıp karanlık tarafın yükselişine usulca zemin hazırlıyordu. Bu esnada Jedi Düzeni içindeki çatışmalar ve zayıflıklar da yükselişi adeta körüklüyor ve galaksinin geleceğine derin bir gölge düşürüyordu.

Hikâyenin merkezinde, Amandla Stenberg‘in canlandırdığı ikiz kız kardeşler Mae ve Osha yer alıyor. Bir Güç kullanıcısı olan Mae, geçmişte Jedi Düzeni ile yaşadığı çatışmalar neticesinde karanlık tarafı benimsemeye yönelmiş ve böylece geçmişin küllerinden yeniden doğmak için güçlenmeyi takıntı hâline getirmiş bir kişilik. Ancak kişisel bir intikam görevi diyerek çıktığı yol, onu galaksinin kaderini değiştirecek olayların arkasındaki itici güce dönüştürmekte gecikmiyor.

Öte yandan Osha, Jedi Akademisi’nde aldığı eğitimle Jedi ilkelerine bağlı kalmaya çalışsa da kız kardeşi Mae ile yaşadığı trajik olaylar onu bu yoldan bir şekilde saptırıyor. Osha’nın iç çatışmaları bir yandan Jedi düzenini sorgulatırken, diğer yandan Mae ile aralarındaki ilişkiyi irdeleyerek diziyi sürükleyen ana etmenleri inşa etmeye çabalıyor. Yıllar sonra yeniden bir araya geldiklerinde yaşadıkları gerilim de zaten bunun başlıca göstergesi. İkili arasındaki çatışmanın etkisiyle ilerleyen dizi, böylelikle izleğini sıradan bir macera hikâyesi olmaktan çıkarmaya, karakterlerin iç dünyalarına eğilmeye çalışıyor ama ne yazık ki amaçlanan gerçekleştirilemiyor.

Bahsetmekten geçmeyelim madem; Star Wars evrenine yeni katılan dövüş sanatı “Force-Fu” hayli ilginç bir kavram. Bu teknik, sadece fiziksel bir çatışmayı değil, karakterlerin içsel mücadelelerini de yansıtarak dizinin dramatik derinliğini artırmayı hedefliyor.  Benzerini Avatar: The Last Airbender ya da John Wick’te de işitmiştik; silahsız dövüşün bir trend olarak yükseldiği rahatlıkla söylenebilir.  Fakat sözüm ona bu yenilikçi yaklaşım bile eleştirmenlerin diziye yönelik olumsuz değerlendirmelerini engellemeye yetmiyor. Zira koreografileri göz alıcı ve bilhassa aksiyon sevenler için tatmin edici olsa da, dizinin genel kurgusuna katkı sağlamada yetersiz kalıyor. Üstelik dizinin her şeyden alıp nasıl bu kadar kötü bir bulamaç çıkarabildiği sorusu da hâlen yanıtsız.

The Acolyte, ilgi çekici karanlık bir ton ve yenilikçi unsurlar barındırmasına rağmen Star Wars ruhunu yakalayamıyor. Hikâye yapısı cılız, karakterler derin değil ve diyaloglar da gerçekçilikten uzak. Bu da seyircinin diziyle olabildiğince bağlantı kurmasını engelliyor. Bununla birlikte, basit şekilde çözülebilecekken kontrolsüzce yığılan başka eklemeler sonucu söz konusu kusurlar iyice çetrefilli hâle getiriliyor.

Sonuç olarak, dizi beklenen etkiyi yaratamadı ve yeterince güçlü bir izlenim bırakamadı, bu da nihayetinde yapımın iptal edilmesine yol açtı. Dizinin özellikle IMDb gibi platformlarda bir dizi olumsuz eleştiri ve düşük puan aldığını belirtmek gerek. Bu durum dizinin hem eleştirmenler hem de izleyiciler arasındaki algısı üzerinde de kaçınılmaz biçimde etki yarattı. Ne yazık ki galaksinin karanlık köşelerine yapılan bu talihsiz yolculuk teşebbüsü, kolektif hafızanın gayyalarında unutulmaya mâhkum gibi görünüyor.

Yazar: Emre Bozkuş

ben bir şarkıyım/atlas denizlerinden geldim/önümde dalgalar vardı/arkamda dalgalar/dalgalar bitince/ben de biterim

İlginizi Çekebilir

babylon 5

Babylon 5’ı Bir TV Efsanesi Yapan 5 Neden

Babylon 5, Star Trek veya Star Wars kadar adı geçmese de başı sonu önceden planlanmış …

Bir yorum

  1. İndara Teras-kasi kullansa daha iyi olurdu. En azından Star wars evreninde bilenen bir yakın dövüş tekniği. Dizi ile ilgili asıl sorun yazıda da belirtildiği gibi, birbirinden kopuk diyaloglar, karakterlerin amaçsızca yaptığı hareketler ve hikayeyi ilerletmek için zorla yapılan onlarca aksiyon.

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin