The Expanse dizisi için, şu an yayında olan en iyi bilimkurgu diyenler de var, Battlestar Galactica ile kıyaslanlar da. Hazır dizinin ikinci sezonu yeni bitmişken bir değerlendirmesini yapmak yerinde olacaktır. İlk olarak bilmeyenler için, dizi James S.A. Corey mahlasını kullanan Ty Franck ve Daniel Abraham isimli iki yazarın aynı isimli kitap serisinden uyarlama. Şu ana kadar altı kitap olan serinin sadece ilk üç kitabı “Enginlik Serisi” adı altında Türkçeye çevrildi. Okumak isteyenler için sırasıyla Leviathan Uyanıyor, Calliban’ın Savaşı ve Abaddon Geçidi.
Kısaca The Expanse’in konusundan bahsedecek olursak; 23. yüzyılda insanlık güneş sistemine yayılmış durumdadır. Bu yayılma sonucu belli bölgelerde koloniler kurulmuştur. Mars’a yerleşenlerin oluşturduğu ve en büyük hedefleri Mars’ın dünyalaştırılması olan koloni kendi kendisini yönetiyor. Bir diğer taraf ise astreoid kuşağı ve çevresinde kurulan istasyonlarda yaşayan Kuşaklılar. Tabii ki, son tarafımız ise Dünya. Mars, Dünya ve Kuşakta yaşayanlar arasında bir nevi soğuk savaş ortamı var ve bu soğuk savaş Türkçeye çevrilen üç kitabın da temelindeki konu. Bu temel üzerinde, kendilerini kontrolleri dışındaki olayların içinde bulan Rocinante gemisi mürettebatı ile kitapların ve dizinin konusu gelişiyor.
Dizinin ilk sezonu 10 bölüm ile sonlanıyor. Ancak SyFy kanalı sonraki sezonlar için 13 bölüm sipariş verince ikinci sezonu daha fazla bölüm olarak izledik. İlk sezonun başlangıcı karmaşık olay örgüsü ve senaristlerin kitaptan farklılaştırdıkları yerler yüzünden biraz anlaşılması zordu. Buna rağmen bir bilimkurgu dizisinden bekleyeceğiniz her şeyi fazlasıyla vermeyi başardı. Eğer ilk sezonun birkaç bölümünde sabredip diğer bölümleri de izlemişseniz, sonuna kadar takip edeceğiniz kaliteli bir bilimkurgu dizisine kavuşmuşsunuzdur.
Gelelim ikinci sezona. İlk sezon, Leviathan Uyanıyor kitabının en heyecanlı yerinde noktalanmıştı. İkinci sezon daha fazla bölüm ile kitabı bitirebilirler diye düşünürken aynı durumu tekrarladılar ve Calliban’ın Savaşı kitabının en heyecanlı yerinde final yaptılar. Kitabı bitirmemiş olsalar bile, sezonun son iki bölümünün tadı damağınızda kalabilir. İkinci sezonun ilk bölümünde, dizi tarihinde ender rastlanacak güzellikte bir uzay savaşı sahnesi ile ikinci sezonun farklı olacağının ilk ipuçlarını alıyoruz. Marslıları biraz daha yakından tanıyoruz ve ilk kitabı neredeyse beşinci bölümde sonlandırıyoruz. Kitapları okumayanlar için bölümler ilerledikçe dizide de taraflar netleşmeye başlıyor ve diziden alınan keyif artıyor.
Sezonun ortasına doğru diziye yeni karakterler katılıyor ve yeni bir olay örgüsü başlıyor. Her ne kadar kitapları diziye uyarlarken biraz iç içe geçirseler de dizi ana konulardan neredeyse hiç sapmıyor. Bu da diziyi kitabı okuyanlar için daha da güzel hale getiriyor. Sezonun ortasında tempo biraz düşse de, sıkmadan son bölümlere getirip etkileyici bir şekilde sonlandırmayı başarmışlar. Bu sezonda etkileyici savaşların yanı sıra gerçekçi uzay sahneleri de var. Örneğin bir bölümde Rocinante gemisi, defalarca yerçekimsel sapan hareketini kullanıyor. Bu hareketi, 12 yıl boyunca defalarca kullanan ve bir kuyruklu yıldıza inmeyi başaran Rosetta uzay aracından hatırlayabilirsiniz.
Bütün bunların yanında yer çekimsiz ortamda yaşanan olaylar da oldukça gerçekçi ve başarılı bir şekilde aktarılmış. İnsanların uydularda ve gezegenlerde kubbeler içerisinde yaşamaları, hayatlarını devam ettirmek için ihtiyaçları olan şeyler ve kötü olaylar karşısında azalan, hatta tükenen kaynaklar gibi anlatımlar, hem kitapta hem dizide bilim insanlarının danışmanlığı olduğunu kanıtlıyor. İkinci sezon itibariyle efsane olmaya aday bir bilimkurgu dizisine sahip olduk ve dizi, SyFy kanalından eşine az rastlanan bir hızla üçüncü sezon onayını çoktan almış durumda. Üçüncü sezon için beklentileri çoktan yukarı çıkardılar. İlgi çekici bir hikaye, güzel bir kurgu ve gerçekçi yaklaşımları ile izlenmeye değer bir dizi.
Dizinin ana olay örgüsünün yanında, bizi kendine bağlayan Rocinante gemisi ve mürettebatı hakkında kısa bilgiler ile incelememizi bitirelim.
Jim Holden: Otuzlarının başlarında, Dünya doğumlu, birleşmiş milletler donanmasından eski bir asker. Canterbury gemisinde idari subayken yaşadığı olaylar sonucunda kendisini Rocinante’nin kaptanı olarak bulur.
Naomi Nagata: Kuşak doğumlu, Rocinante’nin ikinci subayı ve bir mühendis. Kaptan Holden ile bir ilişkileri var. Olaylara kuşaklı bakış açısı ile yaklaşıyor ve bu durum ilişkilerinde de belirleyici oluyor.
Amos Burton: Dünya doğumlu, Naomi’nin yanından hiç ayrılmayan bir mühendis. Doğru kararları vermekte zorlandığını düşündüğü için her zaman birilerine ihtiyaç duymuş ve bu ihtiyacı Naomi ile karşılamış birisi. Bir taraftan Rocinante’nin bakım onarım işlerini yaparken, diğeR taraftan ekibin kaba kuvvet ihtiyacını karşılıyor.
Alex Kamal: Mars doğumlu, Rocinante’nin pilotu. Kitaplar ve dizi boyunca ne kadar yetenekli bir pilot olduğunu defalarca kanıtlıyor. Ekibin başı sıkıştığı her an, Roci ile bir yerlerden çıkabilir.
Joe Miller: Ceres İstasyonu doğumlu, özel bir güvenlik şirketi için çalışan kuşaklı bir dedektif. Julie Mao isimli kayıp bir kızı bulmaya çalışırken yolları Rocinante mürettebatı ile kesişir ve kendine ekipte bir yer edinir.
Hazırlayan: Cem Can