Gene Roddenberry’den Andromeda

21.yüzyıl, gelirken beraberinde bir dizi getirdi bizlere. İşin doğrusu, bir klasik olma ünvanına erişebilirdi bu dizi. 2000-2005 yılları arasında yayımlanan Gene Roddenberry’nin Andromeda’sından bahsediyoruz.

Dizi, Star Trek’in yaratıcısı Roddenberry’den geriye kalan notlara dayanıyor. Dizideki olaylar, Andromeda Ascendant adlı yapay zekâya sahip bir geminin kaptanı olan Dylan Hunt etrafında gelişiyor. Hunt, gemisi ile birlikte bir kara deliğe yakalanıyor. Tam da bu zamanlarda, bir gezegenler arası topluluk olan Systems Commonwealth’ın da içinde bulunduğu bir savaş patlak veriyor. Kara deliğin içine dalan gemi, zamanın içinde donuyor. Ta ki bir grup paralı asker gemiyi kara delikten çıkarana dek. Tabii Hunt uyanıp uyanacağına pişman oluyor, çünkü hem bu paralı askerlerin gemisini yağmaladığını hem de kendisi uykudayken imparatorluğun yıkılmış olduğunu fark ediyor. Daha sonra kaptan, bu paralı askerleri gemiyi onarmasına yardım etmeleri için işe alıyor.

TV’ye daha uygun olması için başlığa Roddenberry’nin ismi ekleniyor. Fakat Andromeda, Kevin Sorbo’ya kadar  gerçekleşmiyor. Sorbo, Herkül: Efsanevi Yolculuklar’daki ana karakteri canlandırması ile yakaladığı başarının ardından Hunt’ı oynamayı kabul ediyor ve dizinin yapımcılarından biri oluyor. Star Trek: The Next Generation’ın bölümü A Fistful of Datas‘ı yazdıktan sonra ünlenmeye başlayan ve Deep Space Nine’ın 5. Sezonu bitene kadar senaristliğini yapan Robert Hewitt Wolfe, baş yazar olarak göreve başladıktan sonra, diziye olan ilgi artıyor. Dizinin galasından önce de Star Trek ile birçok karşılaştırma yapılıyor. Bu pek de sürpriz olmuyor. Çünkü Sorbo, canlandırdığı karakteri, özellikle Kaptan Kirk’e benzetmekte hevesli görünüyor.

beka

Dizinin ilk iki bölümü, Under the Night ve An Affirming Flame, olayların gidişatını bir raya oturtma hedefini yerine getiriyor. Bu bölümlerde Hunt ve gemisinin yapay zekâsı, holografik bir simge (Lexa Doig) ile gösterilerek, Nietzscheanlar olarak bilinen bir ırk tarafından saldırıya uğramaktalar. Bu ırk için insanlıktan türemiş diyebiliriz. Aynı Romulanların Vulcanlardan türediği gibi. Hunt’un ekibi tahliye ediliyor veya öldürülüyor. Hunt, ikinci kaptan olan hain Nietzschean, Rhade (Steve Bacic) ile yüzleşmek zorunda kalıyor ve gemisi kendisiyle birlikte zamanda donmadan hemen önce onu öldürmeyi başarıyor.

Pek sevimsiz Gerentex’in (John Tench) isteği üzerine, Beka Valentine’nin (Lisa Ryder) kaptanlığındaki gemi ile 300 yıl geleceğe gidilerek Andromeda’nın kara deliğin eteğinden çekilmesi planlanıyor. Beka ve mürettabatı; düşünceli Rev Bem (Brent Stait), şen şakrak Trance Gemini (Laura Bertram) ve çatlak mühendis Seamus Harper (Gordon Michael Woolvett) Andromeda’ya binmeyi başarıyorlar ve burada Hunt ile karşılaşıyorlar.

Gerentex, gemiye Tyr Anasazi’nin lideri olduğu (Keith Hamilton Cobb) bir Nietzschean avcı grubunu yerleştiriyor. Avcılar gemiyi Hunt’ın elinden almaya kalkınca, Beka ve mürettabatı, avcıların bile Gerentex ile başa çıkamadıklarını anlıyorlar. Gerentex hepsini kara deliğe geri fırlatmaya kalkınca Beka, Tyr ve diğerleri Gerentex’i mağlup etmek için Hunt’a katılmayı kabul ediyorlar.

andromeda_ascendant

Flame bölümünde Hunt, Milletler Birliği’ni (Commonwealth) tekrar kurmaya çalışacağını söylüyor ve Beka, Tyr ve diğerlerinden görev için yardım istiyor. Onlar da aralarında hiyerarşi olmaması şartı ile görevi kabul ediyorlar.

Birinci sezonun diğer bölümleri için çok iyi diyemeyiz. Fakat Hunt, Tyr ve Beka arasındaki huzursuzluk ve anlaşmazlık olaya biraz hareket katıyor. To Loose the Fateful Lightning (sinir bozucu veletlerin gemiyi ele geçirmeye çalıştığı bölüm) ve Star-Crossed (hep gördüğümüz “Andromeda bir başka yapay zekâya âşık olur” hikâyesinin olduğu bölüm) gibi bölümleri izlenebilir kılan da işte bu.

Birinci sezon finali de, Its Hour Come ‘Round at Last güzeldi aslında. Bu bölümde Andromeda balataları yakıyor ve mürettabatı, Rev Bem’in Magoglar olarak bilinen halkı ile savaşa sokuyor. Sezonun sonunda Andromeda ağır hasar görüyor, Tyr ve Harper, Magoglar tarafından esir ediliyor. Rev onları kurtarmak için yola koyuluyor. Geminin geri kalan mürettabatı ise ağır yaralanmış durumda.

İkinci sezon, The Widening Gyre adlı bölüm ile başlıyor. Bu bölümde mürettabat tekrardan toplanıyor ve kaçmayı başarıyor. Ta ki Hunt, bir güneşi bile yok edebilecek güçte olan bir nova bombası ile Magog Dünya Gemisi’ni vurana dek. Bu Magog gemisi, birbirine bağlı gezegenlerden oluşan çok büyük bir uzay gemisi. Bombadan sonra, gemi hasar alıyor fakat yok edilemiyor. Olaydan sonra Hunt, bu gemiyle başa çıkabilmek için Milletler Kurulunu oluşturmanın ne kadar mühim bir mesele olduğu üzerinde duruyor.

andromeda-ser

Fakat ne yazık ki, dizideki tüm bu gelişmeler daha sonradan tartışmalı bir hâle geliyor. Bunun nedeni, aynı Star Trek: Voyager’da olduğu gibi, Andromeda’nın da ikinci sezonunda takip edilen çizgiden ayrılması. Tesirsiz bir kaptan ile birlikte dizi, bir aksiyon filmi olmaktan öteye gidemiyor. Bu sezonda, dizinin dağıtımcısı Tribune Entertainment Wolfe’yi işten çıkarma kararı alıyor. Sorbo, kendisine göre bu olayın nedeninin Wolfe’nin senaryolarının çok zekice olmasına dayandığını belirtiyor. Sorbo ayrıca, dizinin olaylara daha çok bağlı kalacağını, böylece Roddenberry’nin eserine daha yakın olacağını söylüyor. Bunun yanı sıra, dizinin Star Trek dizilerinin bir kopyası olacağını kesin bir şekilde belirtmek için, Hunt’ın tıpkı Kirk gibi aşkla daha haşır neşir olacağını belirtiyor. Unutmamak gerekir ki çapkınlık, Kirk’in karakterinin sadece bir yönüdür. Kahraman tasvirinin sadece bir parçasıdır.

Tesadüfe bakın ki, Brent Stait de vücudunun Magog makyajına karşı alerjik tepki göstermesinden dolayı ikinci sezonun ortalarında ayrılmıştır. Ne yazık ki hayranların, Wolfe’nin ayrılmasından sonra dizinin kalitesinin düşeceği yönündeki fikirleri doğrulanmış oluyor. Dizi, her hafta saatlerce süren saçma dövüş sahneleri ile doluyor. Örnek vermek gerekirse; ikinci sezonda, Lava and Rockets bölümünde Hunt, ani bir aşk serüvenine kapılıyor. Fakat Hunt’ın hikâyede herhangi bir kahramanlığı olmayınca, Kirk ile benzerliği bitmiş oluyor. Tabii yoldan gemi kaçırmayı kahramanlık olarak niteliyorsanız o başka. Ayrıca mürettabatın Hunt’ı tanrı olarak gördüğünü kesin bir dille söyleyebiliriz. Çok da günahını almayalım, sanırım Hunt’ı yarı tanrı olan Herkül’den biraz farklı kılıyor bu özellik.

and

Daha da kötüsü bundan sonra yayımlanan bölüm: The Things We Cannot Change. Hunt bu bölümde bilincini kaybediyor, fakat zihninde mutlu bir aile yaşamı sürdürüyor. Başka bir şekilde anlatacak olursak, bu bölüm şu bildiğimiz muhteşem TNG bölümü The Inner Light‘ın aynısı; tek eksik o bölümdeki nüans ve zekice işlenmiş ayrıntılar.

Ah, bir de şu CommonWealth’ı tekrar kurmak vardı, hani hikâyenin özü. İkinci sezon finalinde yeni bir Commonwealth kuruluyor ve ama Hunt yöneticilik teklifini geri çeviriyor. Açıkçası bu işine gelmiyor, çünkü bu çok iş ve  beraber olunacak kızlara güle güle demek anlamına geliyor. Ayrıca kahramanlarımıza saldıran yeni uzaylılar çıkıyor ortaya. Tahmin ettiğiniz üzere hikâyenin gidişatına herhangi bir katkıları da olmuyor bu uzaylıların.

Yine bu yeni Commonwealth’tan sık sık bahsediliyor, şu koca Magog gemisinden de tabii. Fakat aynı Voyager’ın hayatta kalmaya çalışması gibi bunlar da birer dipnot olmaktan öteye gidemiyor. Dylan Hunt için mükemmel, o muhteşem, diyen Keith Hamilton Cobb dizinin üçüncü sezonundan sonra ayrılmak zorunda kalıyor. Gerçi daha sonralarda Tyr arada bir gelip Beka ile beraber oluyor ve daha sonra bir ara da bir şekilde ölüyor. Açılan boşluğu doldurmak için Steve Bacic, Rhade soyundan biri olarak diziye geri dönüyor.

anasazi

Dizi tıpkı Voyager’de olduğu gibi her geçen sezon izleyiciyi kaybediyor. Aslında dizinin dördüncü sezon finali olan The Dissonant Interval ile bitmesi planlanıyor. Bu bölümde Hunt’ın Kaptan Herkül olduğu doğrulanıyor. Babasının tanrısal bir varlık, annesinin de ölümlü biri olduğu ortaya çıkıyor. Bu bölümde ayrıca, karakterlerin çoğunun ölmesi düşünülüyor. Fakat Tribune’nin SyFy Channel ile yaptığı bir anlaşma dolayısı ile dizi açıklanamayacak şekilde beşinci sezon onayını alıyor. Böylece ekip de hayatta kalıyor. Dizinin son sezonu da diğer sezonlar gibi parlak geçmiyor. Zaten o ana kadar izleyicilerin çoğu diziyi izlemeyi bırakıyor.

Andromeda sonunda çektiği işkencelerden kurtulduğunda, Sorbo kariyer planlamasını değiştiriyor. God’s Not Dead gibi Hristiyanlığa dayanan filmlere geçiş yapıyor. İzleyicinin canını sıkan şey ise, her şey bittikten sonra Sorbo’nun Wolfe’yi diziden çıkarmanın bir hata olduğunu itiraf etmesi oluyor. Ve Hollywood’un kendisine bir Hristiyan olduğu için rol teklifi getirmediğini, kötü bir aktör olmasının bununla hiç alakası olmadığını iddia ediyor.

w-trance

Voyager ile bir başka karşılaştırma yaparsak, Andromeda’nın birkaç hayranı, diziyi olduğu gibi sevdiklerini söylüyor. Fakat akıllara şu soru da geliyor: Madem tasarladığınız ana konuyu; bitmek bilmeyen patlamalar, abuk sabuk maceralar ve kaptanın “mükemmeliyeti” ile değiştirecektiniz, neden bu kadar uğraştınız? Milenyumun büyük umutlarla karşılanan ilk bilimkurgu dizisinin, sonunda sadece Sorbo’nun sevebileceği bir şeye dönüşmesi üzücü doğrusu.

Hazırlayan: Burak Avcı

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

dark kapak

Dark’ın Mitolojik ve Ezoterik Şifreleri

Dark dizisinde mitolojiye, kutsal kitaplara ve ezoterizme pek çok atıf var. Ezoterizm denince ilk akla …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin