Hafızalardan Silinmeyecek Bir Bilimkurgu: Dark

Not: ‘Dark’ hakkındaki bu yazı spoiler içermektedir. Diziyi izledikten sonra okunması tavsiye edilir.  

Bundan üç yıl önce ‘Dark’ dizisi hayatımıza girdiğinde izleyici yorumları iki farklı uca dağılmıştı: Bazıları diziyi çok zekice bulmuş ve sevmişti. Bazıları da karakter sayısının fazlalığı ile bunların her birinin farklı zamanlardaki hallerini ayırt etmenin zorluğundan dolayı anlaşılması güç bulmuştu. Doğrusu aradan geçen üç sene ve sezondan sonra ‘Dark’ ile ilgili yorumlar yine bu iki değişik kutup arasında bölünüyor. Ben diziyi seven üstelik de çok seven taraftayım ve final bölümünden sonra dizinin başta senaristi olmak üzere yaratıcı kadrosuna duyduğum saygı daha da arttı.

Peki, neden? Öncelikle üç sezon boyunca heyecanla, merakla, şaşkınlıkla ve bazen de kafa karışıklığıyla takip ettiğimiz dizi, son noktada anlaşılması kolay ve her şeyin yerli yerine oturduğu bir sona kavuştu. Aslında ‘Dark’ her şeyden evvel hikâyesinin sağlamlığı, kurgusu ve senaryosundaki her detayın üzerinde tek tek durulmasıyla takdiri hak eden bir dizi. Zaman yolculuğu, paralel evrenler gibi konulara ilişkin tüm detaylara hâkim bir kadro tarafından yaratılmış ve başarıyla finale kavuşturulmuş, nevi şahsına münhasır bir yapım.

Winden Mağaralarının Karanlığı

Winden adındaki küçük kasabada geçen dizinin ilk sezonu Michael Kahnwald’ın intiharı ile 2019’da başlamış ve peş peşe kaybolan çocukların hikâyesiyle devam etmişti. Bu çocuklardan biri olan Mikkel’in, Winden’daki mağarada bulunan geçit vasıtasıyla zaman yolculuğu yapıp 1986’ya gittiğini, akabinde de Michael Kahnwald kimliğiyle Winden’de yaşamaya devam edip dizinin baş karakterlerinden Jonas’ın babası olduğunu ‘Dark’ın ilk bölümlerinde görmüştük.

Pek çokları için diziyi daha ilk bölümlerinden “karmaşık” yapan şey Mikkel’in kayboluşundan sonra mağaradaki geçidi keşfeden karakterlerin geçmişe gittiklerinde kendileriyle yüz yüze gelmesi olmuştu. Daha açık bir ifadeyle aynı karakterlerin 1986 ve 1953’teki halleri ve onların dahil olduğu olay örgüleri de işin içine girince, seyircilerin aklında “Kim kimdi?” soruları peyda olmuştu. Ancak dikkatli izlediğinde bu sorular hemen cevap buluyordu.

Geçmiş Değiştirilebilir mi?

İlk iki sezonda, hatta üçüncü sezonun son bölümüne kadar “Geçmiş değiştirilebilir mi?” sorusunun yanıtı hep “hayır” oldu. Mesela Jonas, küçük Mikkel’i 1986’da bulup 2019’a geri götürmeye kalktığında orta yaşlı Jonas karşısına dikildi ve ona Mikkel’i geleceğe geri götürdüğü taktirde kendi varlığını ortadan sileceğini hatırlattı. İşin ilginç yanı dizinin zaman yolculuğu konusunda taraf olan Claudia, Jonas, Noah, Martha, Adam gibi karakterleri en son noktada dönüştükleri kişi olmak ve önem verdikleri şeyleri korumak için her şeyin eskiden olduğu sürmesini gözettiler. Onlar sonsuz bir döngü içindeydiler ve döngü öyle devam etmeliydi.

Winden mağaralarındaki iki yönlü zaman geçitlerinin oluşmasına kasabadaki nükleer santralde, 1986’da meydana gelen kaza neden olmuştu. Orta yaşlı Jonas bu geçidi yok etmeye çalışmış, ama bunu başaramadığı gibi düğümün daha da sıkılaşmasına sebep olmuştu. Aslında ‘Dark’ karakterlerinin kaderiydi bu. Ne zaman geçmişteki hataları değiştirmek için eyleme geçseler o hataların asıl nedeni ve tetikleyicisi oluyorlardı. Zaman onlarla adeta oyun oynuyordu.

İkinci sezonun başında genç Jonas kendini 2053 yılında ve kıyamet sonrası Winden’da bulduğunda, diziye dördüncü bir zaman da eklenmiş oldu. Zira 2020’de, nükleer santraldaki varillerin açılması sonucu serbest kalan karanlık madde kıyamete neden olmuş ve hemen hemen herkes ölmüştü. Dizinin sonraki bölümleri de kıyameti durdurmak ve ölenlerin ölmemesini sağlayacak şekilde geçmişi değiştirmek teması etrafında şekillendi.

Kuantum ve Paralel Evrenler

İkinci sezonun sonunda genç Jonas, tam da kıyametin kopacağı gün evindeydi. Zira santraldeki “tanrı parçacığı”nı kullanarak 2053 yılından 2020’ye dönmeyi başarmıştı. Onun geçmişteki diğer versiyonu Adam ise zamanın istediği yönde gelişmesi için çalışıyor ve etrafındakileri bu yolda kullanıyordu. Tam da bu yüzden kıyametten hemen önce genç halinin yanına gelip onun sevdiği kızı, Martha’yı öldürdü. Jonas kanlar içindeki Martha’nın yanı başında çaresizce ağlarken herkesi şaşkına çeviren bir şey oldu. Genç Martha’nın başka bir versiyonu girdi eve ve Jonas’ı alıp kendi âlemine götürdü. Kuantum fiziği ve paralel evrenler teorisi üçüncü sezona damga vurdu. Kuantum yani parçacık fiziğine göre, paralel evrenlerin var olması mümkün. Zira kuantum araştırmaları, atom çekirdeğinin etrafındaki yörünge seviyelerinde bulunan elektronların aynı yörüngede aynı anda birden fazla noktada gözlemlendiğini saptamış ve bu da otomatik olarak paralel evrenler fikrini doğurmuştu.  Dizinin senaristleri de bu teoriden yola çıkarak hikâyeyi çoklu evrenlere taşımış ve her detayına özen göstererek dantel gibi işlemiş.

Son sezonda zamanı kontrol etmek isteyen iki güç görüyoruz. Bunlardan biri olan “Sic Mundus” ilk sezonda tanıdığımız dünyayı, “Erit Lux” ise son sezonda tanıştığımız diğer dünyayı temsil ediyor. İlkinin başında Jonas’ın en yaşlı hali Adam, diğerinde ise Martha’nın yaşlılığı Eva var. Adam ve Eva yani Âdem ile Havva… Eva’nın dünyası da Adam’ınkiyle hemen hemen aynı. Farklı zamanlarda ya da şekillerde olsa da aynı olaylar cereyan ediyor. Noah yine Helge’nin yardımıyla kendi zaman makinesini üretmek için denek olarak kullanmak üzere çocukları kaçırıp öldürüyor.  Nükleer santral yine zaman geçitlerine ve “tanrı parçacığı”nın oluşmasına sebep oluyor ve kıyamet de nükleer santraldeki madde yüzünden 2020’de kopuyor. Adam ile Eva da “kıyameti engelleyeceğiz,” diyerek genç Jonas ile Martha’yı yönlendirmeyi sürdürüyor.

Farklı Gerçeklikler

Üçüncü sezonda aynı karakterlerin aynı yaştaki değişik versiyonlarını da görüyoruz ve bu tabii ki biraz kafa karıştırıcı oluyor. Ancak biraz dikkat ve sabırla neyin ne olduğunu çözmekte zorlanmıyoruz. Son sezonda en çok duyduğumuz laflardan biri de dejavu. Karakterler sık sık dejavu yaşıyor. “Bu anı daha önce yaşamıştım. Buraya daha önce gelmiştim. Bu olayı rüyamda birebir görmüştüm,” gibi cümlelerle ifade edebileceğimiz dejavu durumu ‘Dark’ın özellikle son sezonunda bir hayli yararlandığı kuantum fiziğiyle ilişkili bir kavram aslında. Buna göre, atom altı parçacıklar arasında iletişim var ve biz paralel evrenlerdeki eş benliklerimizle irtibat halindeyiz. Dejavu dediğimiz durum da böyle oluşuyor.

Dizinin üçüncü sezonunda aynı anda farklı gerçekliklerin var olması da söz konusu. Mesela Jonas bir gerçeklikte ölürken diğerinde hayatta kalıyor ve iki gerçeklik aynı anda yaşanıyor.

Üçüncü sezonda zamanlar da çoğalıyor. Karakterlerin iki ayrı dünyada ve 1888’den 2050’li yılların ortalarına kadar uzanan öykülerini izliyoruz. Peki bu son derece komplike olay örgüsü nasıl sonuca bağlanıyor? ‘Dark’ senaristlerinin en büyük başarılarından biri de burada yatıyor. Dizinin öyle bir finali var ki her şey yerli yerine oturuyor ve sonuca ulaşıyor. Üstelik de son derece anlaşılır bir şekilde. İki dünyaya da kıyameti getiren ne tek başına nükleer santral ne de Adam’ın zannettiği gibi farklı dünyalara ait iki insanın yani Jonas ile Martha’nın oğlu. Aslında her şeyin temelinde çocuğunu kaybeden bir bilim insanının onu geri getirmek için zaman makinesi yapması ve bunun neticesinde kendi dünyasını parçalayarak iki ayrı paralel evren yaratması var. Yani bizim üç sezon boyunca izlediğimiz o ustalıkla işlenmiş, bilimsel ve kuantum fiziğine ilişkin detaylarla örülmüş öykü aslında sonradan ortaya çıkmış iki evrende geçiyor. Bunu keşfeden karakter ise baştan beri zaman yolculuğu konusunda önemli rol üstlenen, nükleer santralin eski yöneticisi Claudia oluyor. Düğümü çözmenin, bitmeyen bir döngünün içinde hapsolmuş karakterleri huzura kavuşturmanın yolu ise bilim adamının oğlunun ölümüne engel olarak, onun zaman makinesi yapmasının ve dolayısıyla dünyasını bölmesinin önüne geçmek. Bu da Jonas ile Martha’ya düşüyor. Dizinin final bölümü hem düğümün ustalıkla çözülmesi ve dram dozunun iyi ayarlanması hem de görüntü yönetimiyle çok etkileyici.

Alman Kültürüne Dair Referanslar

‘Dark’ televizyon tarihine geçecek bir bilimkurgu dizisi. Çünkü öyküsü her şeyiyle çok iyi. Hatta kusursuz. Merak uyandırıcı, bilimsel, edebî, dinî referanslarla zenginleştirilmiş ve tam da bitmesi gereken yerde sonuca ulaştırılmış, sakız gibi uzatılmamış.

Kuşkusuz zaman yolculuğu ya da paralel evrenler konularını işleyen pek çok bilimkurgu var, ama bunların hiçbiri ‘Dark’ gibi değil. Zira ‘Dark’ zaman yolculuğuna, paralel evrenlere ve kuantum fiziğine ilişkin teorileri ustaca kullanıyor ve üç sezonluk girift hikâyesini doyurucu, hatta sarsıcı bir finalle noktalıyor. ‘Dark’ta uzay gemileri, akıllı robotlar, gelişmiş laboratuvarlar yok. Küçük ve gizemli bir Alman kasabasında geçiyor, ama bilimkurgunun hası var. Aslında felsefi sorgulamanın da alası var ‘Dark’ta. “İstediğimizi yapmakta özgürüz, ama seçimlerimizde özgür müyüz?” gibi sorularla seyircisini düşünmeye sevk ediyor.

‘Dark’ ekibini atmosfer yaratımı, gerilim unsurları, çatışma ve kültürel referanslar konusunda da çok başarılı bulduğumu söyleyebilirim. Karakterler asla tek boyutlu değil ve değişken. Hayat, yaşadıkları var ediyor onları. Hiçbiri salt “iyi” ya da “kötü” değil. Jonas’ın Adam’a, Hano’nun Noah’a dönüşmesi örneklerinde görüldüğü gibi çok olumlu bir karakterken zamanla katil olabiliyorlar. Çünkü sevdiklerini ve kendilerini acı sondan kurtarmak istiyorlar. Önce kendilerini ve sevdiklerini düşünüyorlar. Nasıl? Son derece gerçekçi, doğaya uygun bir tutum, öyle değil mi?

Netflix’in ilk Alman dizisi olarak Alman kültürüne dair referansları da çok yerinde ve dozunda kullanıyor ‘Dark’. Mesela Winden Lisesi’nde edebiyat öğretmeninin Goethe’nin ‘Genç Werther’in Acıları’ romanından bahsettiğini işitiyoruz ya da 1953 yılında, nükleer santralin ilk müdürünün evinde radyodan Richard Wagner operaları dinliyoruz.

Uzun lafın kısası ‘Dark’ herkesin özellikle de bilimkurgu izleyicilerinin hafızalarından silinmeyecek bir yapım. Çünkü öyküsü üzerinde bu kadar titiz çalışılmış, tüm detayları düşünülmüş, hesap edilmiş, ustalıkla işlenmiş ve hem gerilim dozu ile dramı hem de bilimsel ve kuantum fiziğine dair kuramları bu kadar iyi harmanlamış başka bir dizi yok. Tavsiyem aradan zaman geçtikten sonra bir kez daha izlemeniz. Zira ‘Dark’ öyle zihin açıcı bir dizi ki ona ayrılacak zaman asla kayıp değil.

Yazar: Özlem Ertan

Ankara’da doğdu. Çocukluk ve ilk gençlik yılları memleketi İzmir’de geçti. 2005 senesinde Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi bölümünden bölüm ve fakülte birincisi olarak mezun oldu.Diyarbakır Kavuşan Höyük, İzmir Ulucak Höyük ve Van Ayanis Urartu Kalesi kazılarında çalıştı. Anadolulu tanrıça Hekate’yi tüm yönleriyle anlattığı kitabı "Hekate: Bize Ne Mesaj Veriyor?" 2023’ün haziran ayında; Hitit döneminde geçen fantastik roman serisi "Bir Hitit Masalı"nın ilk kitabı "Kanatlı Güneş" ise 2024’ün ocak ayında; Destek Yayınları’ndan çıktı."Âşık Kadınlar Denizhanesi", "Benim Güzel Ölülerim" ve "Dolunay Ayini" adlarında yayımlanmış üç fantastik romanı daha bulunan yazar, pek çok antolojide öyküleriyle yer aldı.YouTube’da arkeoloji ve mitolojiyle ilgili videolar hazırlamayı, Instagram sayfasında antik medeniyetlerle ilgili içerikler üretmeyi, farklı etkinliklerde arkeoloji ve mitoloji anlatmayı sürdürüyor. Aynı zamanda kitap editörü, kültür – sanat gazetecisi ve müzik yazarı. Çeşitli basın organlarında klasik müzik, opera, arkeoloji, mitoloji ve edebiyatla ilgili yazılar yazıyor, söyleşiler yapıyor. Hititleri tutkuyla seviyor.

İlginizi Çekebilir

sword-art-online kapak

Sword Art Online #3: ALFheim Arkı

Sword Art Online, 2012’de yayımlandığında anime dünyasında büyük yankı uyandıran serilerden biri oldu. VRMMORPG (Virtual …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin