pantheon

İkinci Sezonuyla Pantheon

2022 yılında AMC+ çatısı altında yayımlanan Pantheon, ilk sezonuyla başarılı bir grafik çizmişti. Kıyamet Üçlemesi’ne bağlı kalan dizinin iki sezon olarak planlandığı biliniyordu. İlk sezona gösterilen tepkiler bir hayli olumluydu ve ekip hemen ikinci sezon için kolları sıvadı. Dizi, verilen ara çok uzatılmadan ikinci sezonuyla tekrar takipçilerinin karşısına çıktı. İkinci sezon da ilk sezon gibi yine sekiz bölümden oluşuyor ve bölümlerin uzunluğunda da yine aynı hassasiyet gösteriliyor.

İlk sezondan hatırlayacağınız üzere Maddie, babasının kaybı nedeniyle annesiyle beraber ruhsal bir çöküntüdeydi. Caspian da ailevi iletişimsizlikle boğuşuyor ve olaylar sanal evrene bağlanıyordu. Ölmek üzere olan bireylerin geliştirilen teknoloji ile sanal evrenlere aktarıldığı bir geleceği tasvir eden Pantheon, bilimkurgunun hakkını da fazlasıyla veriyordu. Maddie’nin babasına tekrar kavuşma arzusu ve Caspian’ın bir klon olduğunu öğrenmesiyle daha da giriftleşen yapımın ilk sezonu, evrenler arası bir savaşa sahne olmuş ve seyircisini âdeta büyülemişti. Chanda ile gerçek dünyadaki yetkililer arasındaki çekişme yenilgiyle sonuçlanacağından insanlar tek çareyi internetin fişini çekmekte bulmuştu ve Pantheon da bu finalle hikâyesine bir virgül atmıştı.

”Başta interneti kapatmazsak dünyanın sonunun geleceğinden korkuyorlardı. Şimdi de onu açmazsak dünyanın sonunun geleceğinden korkuyorlar.”

Pantheon’un ikinci sezonu, teknik ayrıntıları bir kenara bıraktığımızda hem hikâye hem de kurgu olarak apayrı bir seviyeye çıkıyor. Sezonun geneline bakarsak ilk sezonda emekleyen çocuğumuz bu sezonda direkt koşmayı öğreniyor. Ayrıca hikâyenin hızlanması ve derinleşmesi, söz konusu vites yükseltmeyi daha da belirgin kılıyor. Hikâyemiz, internetin dünya genelinde kapatılması sonrası ortaya çıkan kargaşanın ve bunalımın çarpıcı gidişatıyla açılış yapıyor. Halk yıllarca üstüne yapışan sosyal hayat bağımlılığının bir anda kesintiye uğramasıyla sokaklara dökülürken, yetkililer de arka planda sanal evrenin tehlikesiyle yüzleşmek zorunda kalıyor. Bu kısacık girişiyle dizi, toplumun ve devletin günümüz ilişkilerine ne kadar müdahil olduğunu göstermekle kalmıyor, aynı zamanda gelecekteki olası benzer sorunların doğurabileceği sonuçları gayet açık bir şekilde gözler önüne seriyor. Kısacık bir giriş dediğimize de bakmayın! Pantheon, sosyolojik ve teknolojik sorunlara tüm sezon boyunca yer yer değinmeyi ihmal etmiyor.

Maddie, Caspian ve onların aileleri üzerinde yoğunlaşan dizi, bu sezonuyla diğer karakterlere de odaklanarak bakış açımızı genişletiyor ve hikâyeyi daha da özümsememizi sağlıyor. Böylelikle ilk sezonda gizli kalmış birçok detay açığa çıkmış oluyor. Örneğin, Holstrom’un sanal evreni ne amaçla kullandığını, Pope’ın kime hizmet ettiğini ve David’in bu dünyadaki önemini anlaşılır bir şekilde görüyoruz. Holstrom demişken; aslında dizi bu karakter aracılığıyla teknolojinin iyiye ya da kötüye kullanımı hakkında net bir mesaj veriyor. Sanal Evren fikri, diğer her şey gibi onu kullanacak olanların arzularıyla şekilleniyor. Bir yanda Holstrom Tanrı’yı oynamak isterken, diğer yanda David gibileri de kaçınılmaz sona bir çözüm olarak Sanal Evren’i masaya yatırıyor. Böylelikle iyi ve kötünün savaşı ilk dakikadan son dakikaya kadar durmaksızın devam ediyor.

Bilimkurgu yapımları sadece geleceği tahmin etmesiyle değil, günümüze dair söyledikleriyle de tercih edilen bir tür. Bu konuda Pantheon‘un da birkaç noktaya parmak bastığını görüyoruz. Mesela Holstrom’un tüm dünyaya yaymak istediği virüs planı, koronavirüse işaret ederek akıllarda soru işareti bırakmayı sağlıyor. Öte yandan, sanal evrenin hangi aşamalardan geçeceği ve hükûmetle halk arasındaki çatışmanın ne boyutlara ulaşabileceği, dizinin neredeyse her bölümünde değinilen hususlar arasında. İş günümüze dokunmaya geldiğinde Pantheon bunu ustalıkla yerine getiriyor.

Bireyin yaşadığı hayatın gerçek olup olmadığını sorguladığı ya da buna karşı tamamen bilinçsiz kaldığı hikâyelere çokça rastlıyoruz. Daniel F. Galouye’un Simulakron-3‘ünde anlatılan simülasyon evren fikri, yazıldığı dönemde çığır açıcıydı ve zaman ilerledikçe birçok esere esin kaynağı oldu. Yine Philip K. Dick’in hemen her romanında ve öyküsünde gerçeklikle olan kavgasını görmek mümkün. Bu tür eserlerin ortak noktası, genellikle kahramanın simülasyonda yaşadığının farkında olmaması ve bunu başına gelen ilginç olaylarla fark etmesi. Pantheon‘da ise bu bilinçsizlik durumu bilinçli bir sanal evren fikri ile maskenin ardına saklanıyor. Babasını tekrar görmek isteyen Maddie’nin sanal evrene karşı nefreti, dizinin finaliyle hem ilk temas hem de simülasyon temalarına uzanarak hikâyeyi bambaşka yerlere götürüyor. Sonuç olarak herkesin bildiği şey, yolun sonunda aslında kimsenin bilmediği bir şeye dönüşüyor.

Tüm bunları göz önünde bulundurursak, Pantheon kusursuza yakın bir ikinci sezonla harikalar yaratıyor. Ayrıca doruk noktasına ulaşan bölüm sonlarıyla beraber ters köşeleri de cebinde saklıyor ve bilimsel anlatısını başarılı bir görsellikle aktararak önemli bir açığı kapatıyor. Kısacası aksiyonu, dramı, hikâyesi ve kurgusuyla dört dörtlük bir performans gösteren yapım, izleyenleri “gerçek” yaşamına memnun bir şekilde uğurluyor. Artık ne kadar gerçekse!

Yazar: Ahmet Boyraz

1993'de Adana'da doğdu. Futbol ve Bilimkurgu hastası. Bilimkurgu konusunda üretmekten çok tüketme eyleminde olsa da bunu tersine çevirmek için elinden geleni yapıyor.

İlginizi Çekebilir

Assassination Classroom

Eğitimin En Ölümcül Hâli: Assassination Classroom

“Bir insanın öğretme arzusu duymasının iki sebebi vardır. Ya başarılarını aktarmak ya da başarısızlıklarını geride …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin