Yapımcılığını Charlie Brooker’ın üstlendiği İngiliz Black Mirror dizisi, son yılların en başarılı eleştirel yapımlarından biri olduğunu kanıtladı ve halen yüz binlerce izleyici tarafından izlenmeyi sürüdürüyor. Distopyaların distopyası olan Black Mirror’ın hafızalara kazınan pek çok bölümü yayımlandı. 3. sezonun 1. bölümü olan “Nosedive” de bunlardan biri. Nosedive, Black Mirror’ın en ikonik, unutulmaz ve gerçekçi bölümleri arasında. Bir İngiliz yapımı olmasına rağmen, bu bölümde oyuncu kadrosunun tamamının Amerikalı isimlerden oluştuğunu belirtmek gerek. Bölüm tahmin ettiğimiz gibi ABD’de geçiyor. Bölümün ana karakteri Lacie Pound isimli genç bir kadın. Lacie, mütevazı bir şirkette orta sınıf bir çalışan konumundadır. Monoton bir yaşam süren Lacie, artık bu hayattan sıkılır ve yeni bir hayata yelken açmanın yollarını arar. Asalak kardeşiyle birlikte yaşayan Lacie’nin yalnız bir yaşam sürdüğünü gözlemliyoruz.
Bölümün başlangıcından itibaren, insanların birbirlerine beş yıldız üzerinden reyting verdiklerini ve bunun toplumda mecburi bir uygulama haline geldiğini öğreniyoruz. Dolayısıyla bireylerin toplumdaki statüleri bu reytinge göre belirleniyor. Günümüz sosyal medyasını andıran bu derecelendirme sistemi toplumdaki yegâne belirleyici unsur haline gelmiştir. Öyle ki ilişkiler, diyaloglar ve etkileşimler bu reytinglere göre şekillenmektedir. İşte sakıncalı olan da tam olarak budur. İnsanların gözlerinin içine elektronik bir mikro implant yerleştirilmiştir. Bu implant sayesinde kişi, etkileşim kurduğu insanların reytingini o kişiye bakar bakmaz anında görebilmektedir. Bu implant, sistemin en büyük silahlarından biridir ve her insanın gözünde bulunmaktadır.
Hayatınızda ilk defa tanıştığınız bir kişi hakkında sadece ve sadece düşük bir reytingi olmasından dolayı peşin hükümlü olabilirsiniz. Kişinin karakteri, geçmişi, mesleği, birikimi, insani değerleri gibi faktörlerin tamamı bu durumda önemsiz hale gelmektedir. Bireyin reytingi toplumdaki tek egemen ölçüttür. Buna göre 4 ve üzeri reytinge sahip olanlar popüler, güvenilir, başarılı, varlıklı, sosyal ve istikrarlı bireyler, 3 ve altı reytinge sahip olanlar ise güvenilmez, başarısız, uyumsuz, asosyal ve istikrarsız kişiler olarak tanımlanmaktadır. Yine bölümün en başından beri itinalı bir renk kullanımı gözümüze çarpıyor. Özellikle Lacie’nin ve çoğu diğer bireyin açık pastel renkleri tercih ettiklerini gözlemliyoruz. Çoğunlukla pembe, beyaz ve yeşil’in pastel tonları hâkim. Mekânlar ve çalışma alanları da bu renklere göre tasarlanmış. Bilhassa pembe’nin egemenliği vurgulanmış. Söz konusu renkler mutluluk, başarı, hayaller gibi kavramları çağrıştırıyor. Fakat sistemin bir dayatması olduğundan dolayıdır ki, bu mutluluk ve hayal algısı tamamen yapmacıklık ve sahtelik üzerine kurulu. Renkler aynı anda insanların birbirine davranış tarzını da simgeliyor: Yapmacık ve sahtelik.
Sistemi benimseyen ve onu reddeden insanlar arasında ciddi bir renk ayrımı olduğu aşikâr. Lacie ve onun gibi reytingini önemseyen ve salt ona göre yaşayanlar pembe ve açık renk tonlarını kullanırken, sistemi kökten reddedenler (düşük reytingliler) ise mavi, gri ve koyu renk tonlarıyla tasvir edilmiş. Burada Lacie ile birlikte yaşadığı kardeşi arasındaki karşıtlığın görsel olarak da yansıtıldığını söyleyebiliriz. Lacie sürekli pembe giyerken, sistemi hiç umursamayan ve düşük reytingi ile asalak gibi yaşayan kardeşi Ryan mavi/lacivert tonlarında giyinmektedir. Böylesi bir renk seçiminin tesadüf olamayacak kadar sembolik biçimde tasvir edildiğini düşünürsek taşlar, bölümün ilerleyen dakikalarında iyiden iyiye yerine oturacaktır. Ayrıca açık pastel tonların belli başlı tekstil şirketleri tarafından yıllardır pazarlama stratejisi olarak kullanıldığının zaten bilincindeyiz.
Bölümde, 4.2 reytinge sahip olan Lacie, 4,5’in üzerine çıkarak kendine yeni imkânlar yaratmak ve bulunduğu konumdan daha öteye gitmek istemektedir. Örneğin daha büyük bir evde oturmak ve daha iyi yaşam standartlarına sahip olmanın peşindedir. Ancak bunlar için en az 4,5 reytinge ulaşmak zorundadır. Buradan anlıyoruz ki reyting sistemi bireyin toplumdaki sosyal statüsünü belirlemekle kalmıyor, aynı anda ekonomik sınıfını da konumlandırıyor. Bu yüzden reytinglerin toplumdaki tek egemen “sosyo-ekonomik norm” olduğunu öne sürebiliriz. Sistem o denli katıdır ki, reytinginiz yetersiz olduğu için iş başvurunuzu, satın almak/ kiralamak istediğiniz evi ya da aracı ve uçak biletine kadar birtakım hizmetlerden mahrum bırakılabiliyorsunuz, çünkü her hizmeti karşılayan bir reyting mevcut ve puanınız yeterli değilse “üzgünüz” cevabı alarak, anında geri çevriliyorsunuz.
Aslında Nosedive’da gözlemlediğimiz olgu katı bir sınıfsal hiyerarşiden başka bir şey değildir. Başka bir deyişle “KAST” sisteminin bilimkurgusal ögeler aracılığıyla geleceğe uyarlanmış halidir. İlginçtir ki, aynen Kast sisteminde olduğu gibi burada da Kastlar arasında geçiş mümkün değildir! Ancak sistem öyle kurgulanmıştır ki bireylere kastlar arasında geçişin mümkün olduğu mesajı verilerek, onları bu amaç uğruna kendilerini parçalamaları ve böylece emeğin sömürülmesi hedeflenmektedir. Bu yüzden insanlar hayatlarının sonlarına kadar var gücüyle çalışıp, didinecek ve reytinglerini arttırmak için ne gerekiyorsa yapacaklardır. 4.5 ve üzeri reyting, üst tabakayı yani elitleri, 2.5 ile 4.5 arası reyting orta çalışan sınıfı ve 2.5 altı reyting ise en alt tabaka olan işçi sınıfını sembolize etmektedir.
Sistemin kullandığı temel sömürü aracı ise umuttur. Bireylerin reytingini birazcık arttırarak, onların üst tabakaya geçebilme şansları olduğuna dair inandırıcı davranmaktadır. Böylece bireyler 4.5 üstü olabilme umuduyla yanıp tutuşarak sistemin dayattığı her türlü koşula rahatlıkla boyun eğmektedir. Her zaman olduğu gibi umut, fakirin ekmeğidir. Fakat sistem öyle acımasızdır ki düşükler her zaman düşük, yüksek reytingliler ise daima yüksek olarak kalacaktır. Yani zengin hep zengin, fakir ise her daim fakir kalmaya muhtaç bırakılmıştır. Sınıflar arası yükselme sadece bir illüzyondan ibarettir! Sistem baştan itibaren öyle kurgulanmıştır ki sınıflar arası yükselmenin önü kesilmiştir. Yüksek reytinglilerin çevresi diğer yükseklerle doluyken orta reytingliler de kendi aralarında etkileşim kurmaktadır. Her kast kendi içerisinde var olmaya devam etmektedir. Sitemin sürekliliği böyle sağlanmaktadır. Tüm bunlar Lacie için de aynen geçerlidir. Dolayısıyla karakterimiz kolları sıvar ve reytingini arttırmak uğruna varını yoğunu ortaya koyar. Başlangıçta 4.2 olan Lacie, daha iyi bir yaşam umuduyla 4.5 olabilmek ve daha lüks bir eve sahip olabilmek için bir takım girişimlere başlar. İlk etapta bunu yapıp yapamayacağını öğrenmek için bir danışmana gider. Ofisi bir psikoloğunkini andıran bu danışman Lacie’ye sosyal medya istatistik analizi yapar. Ona son zamanlarda reytinginin arttığını, doğru yolda gittiğini ve bu şekilde giderse 4.5’in üstüne çıkmasının yaklaşık olarak 18 ay süreceğini söyler. Bu kadar sabrı olmayan Lacie, süreci hızlandırmaya ve derhal bir şeyler yapmaya karar verir.
Ofise dönen Lacie, derhal paylaşımlara başlar. İşte tam olarak burada günümüze dair keskin bazı eleştiriler meydana çıkar. Lacie’nin iki tane paylaşımı ön plana çıkar. Biri kahve ile kurabiyesinin resmi, diğeri ise çocukluk oyuncağı Mr. Rags’in resmidir. Bu iki paylaşımla güzel prim yapan Lacie artık iyice umutlanmıştır. Günümüz sosyal medyasına dair yapılan çarpıcı bir eleştiri, insanların absürd, anlamsız fotoğrafları paylaşma eğiliminde oldukları ve bunlardan topladıkları beğenilerle kendilerini geçici olarak tatmin ettikleri gerçeğidir. Bu resimler çoğunlukla yemek, sofra, içecek veya pasaport içine konmuş uçak biletleri gibi artık basmakalıp halini almış paylaşımlardır. Anlamsız oldukları kadar gerçeklerden kopuktur bu tip paylaşımlar. Özene bezene kahvenin resmini çeken Lacie, kahvenin tadından pek hoşlanmaz. Ardından çocukluk oyuncağı Mr. Rags’i fotoğraflayan Lacie, duygusal anlam yüklediği, yıpranmış ve yıllanmış bir oyuncağından prim yapma amacını gütmektedir. Bu paylaşımlardan olumlu reytinglerle sonuç alan Lacie şirkete geri döner. Burada asıl vurgulanan sosyal medyanın gerçeklikten kopuk ve yapmacık olduğu gerçeğidir. Profiller asla kişilerin gerçek halini yansıtmaz çünkü sosyal medya’da herkes mükemmel ve kusursuz bireylerdir. Dolayısıyla muhteşem bir profile sahip birinin gerçekte berbat ve mutsuz bir yaşamının olması gayet ihtimal dâhilindedir. Bu yüzden sosyal medya sahtelik, yapmacıklık ve yalan dünya’yı simgelemektedir.
Nosedive’da bireylerin kurdukları ilişkilere ve diyaloglara dikkat edin. Çoğu yüzeysel ve yapmacık olmakla birlikte, boş gülümsemelerle süslenmiş formalite konuşmalardan ibaret. Lacie’nin kahve ve oyuncak paylaşımından sonra asansörde karşılaştığı meslektaşı ile gerçekleştirdiği, daha doğrusu gerçekleştiremediği diyalog buna bir örnektir. İki meslektaş konuşacak bir şey bulamaz ve aptalca birkaç dakika boyunca birbirine gülümser ve ardından birbirine reyting vererek asansörden ayrılır. Başka bir önemli unsur ise, sistemin bireyleri narsisizme yönlendirmesidir. İnsanlar sürekli iyi görünmeli, gülümsemeli, kusursuz olmalı, birbirine iyi davranmalı ve kibar olmalıdır. Bu da kişilerin kendilerine gereğinden çok fazla zaman harcamalarına ve kendilerini her daim ön planda tutmalarına sebep olmaktadır. Lacie’nin evinin banyosunda aynaya bakarak kahkahasının provasını yapması bunun örneklerinden biridir. Dakikalar boyunca aynaya bakarak mükemmel kahkahayı yakalamak için çaba sarf etmektedir. Bu sahne, bölümün en çarpıcı ve ikonik sahnelerinden biridir. Lacie, sosyopat bir narsisti andırmaktadır.
Lacie rolü için kilo alan oyuncu Bryce Dallas Howard’ın olağanüstü performansına şapka çıkarmak gerekir. Lacie, aynanın karşısında adeta bir akıl hastasını andırır. Bireylerin narsist eğilimleri kendi dış görünüşleriyle saplantılı olmalarına yol açmaktadır. Mükemmel bir görünüme kavuşmak için sürekli hareket/spor/jogging gibi etkinliklere sıkça başvurulur ve etkinliğin kendisinden ziyade reklamı her zaman daha iyi yapılır. Lacie’yi birkaç defa jogging yaparken görürüz. Ayrıca çocukken kilolu olduğunu ve bununla saplantılı olduğunu da öğreniyoruz. Burada bireylerin mükemmel görünüme ulaşma saplantısı ve bu amaç uğruna çekilen çileler açıkça eleştirilmiştir.
Çocukluğundan kalma oyuncak ayısını paylaşan Lacie’ye, yıllardır görüşmediği Naomi Blestow ismindeki eski bir arkadaşı dönüş yapar. 4.8 reytingi olan Naomi yakında evlenecektir ve Lacie’yi konuşma yapmak üzere, düğünün yapılacağı özel adaya davet eder. Bu davet üzerine gözü dönen Lacie hemen teklifi kabul eder ve konuşmasını hazırlamaya başlar. Naomi mükemmelliği temsil eden bir Amerikan kadınıdır. Genç, sarışın ve incedir. Görüntülü telefon görüşmelerine ya bikinisiyle ya da eşofmanıyla fitness yaparken görünmektedir. Fakat Lacie’nin, bu görüşmelerde vücudunun çoğunu gizlediği görülmektedir. Bu olay Lacie’nin aşağılık kompleksinin açık bir göstergesidir. Naomi, Lacie’nin her zaman ulaşmak istediği mükemmelliğin temsilidir. Güzelliğin yanı sıra, zengin ve yüksek bir reytinge de sahiptir. Lacie’ye göre mutlak suretle yüksek reytingli, güzel, ince, zengin ve mükemmel olunmalıdır. Gerçekte Naomi’nin itici, yapmacık, yalancı, bencil ve gösteriş delisi bir kadın olduğunu idrak edebiliyoruz.
Konuşmasını evde kardeşi Ryan’a okuyan Lacie, onun tarafından alay edilir ve iki kardeşin sahnesi kavga ile sona erer. Ryan, Lacie’ye Naomi’yi eskiden hiç sevmediğini, onu yıllardır görmediğini ve düğününe gitmesinin anlamsız olduğunu söyler. Bunlara bozulan Lacie, kardeşini aşağılamayı tercih eder. Lacie’nin düğüne gitmede bu kadar ısrarcı olmasının tek sebebi Naomi’nin 4.8 reytinge ve düğüne davet edilen misafirlerin hepsinin 4.5’in üzerinde olmalarından kaynaklanır. Lacie bu fırsatı değerlendirerek bulunduğu sıkıcı orta sınıftan, üst tabakaya doğru hızla ivme alma planları yapmaktadır ancak evdeki hesap çarşıya uymayacaktır. Yaşam standardı aslında gayet iyi olan Lacie, düğüne gitmeyi kafaya koyar ve çile dolu yolculuğu böylece başlar. Daha ilk bindiği taksiden itibaren aksilikler peşini bırakmaz ve taksici tarafından reytingi düşürülür. Havaalanına ulaştığında ise uçakta yer kalmadığını ve sadece özel bir koltuğun kaldığını ancak onu alabilmesi için 4.2 reytinge sahip olması gerektiğini ve yolda yaşadığı aksiliklerden dolayı reytinginin 4.1’e indiğini büyük bir üzüntüyle öğrenir. Bileti alamayınca kontrolü kaybeder ve küfürlü söz sarf eder. Güvenliği çağıran şirket çalışanı ona bileti satamayacağını söyler ve güvenlik görevlisi, Lacie’ye çift hasar cezası vererek, acısına adeta tuz serpmiş olur.
Lacie’nin uçak biletinin engellenmesi ile bölümün başlangıcındaki Chester karakterinin puanı düşük olduğu için şirkete girişinin engellenmesi sahneleri birbirini mükemmel şekilde tamamlamaktadır. Her iki durumda da düşenin dostu yoktur. Lacie, iş yerinde Chester’a düşük reyting vermiştir ve bunun herhangi bir mantıklı sebebi yoktur. Sadece ofisteki herkes ona cephe aldığı için Lacie de sürü psikolojisine dâhil olarak gariban Chester’a bir tekme daha indirir. Oysa ki Chester, Lacie’nin ayağına kadar içecek bile getirmişti. Güvenliğin, Lacie’ye ceza verirken gülümseyerek konuşması dikkat çekici ve trajikomik bir sahnedir. Uçağa binme umudu kalmayan Lacie, ne yapıp yapıp düğüne gitmenin yolunu bulacaktır. Aslında Lacie’nin başına gelen aksilikleri, kardeşiyle kavga etmesi tetikler. Bu kavga, taksiyi bekletmesini ve uçağa yetişememesini sağlayacak bir zincirleme reaksiyona yol açar. Böylece tüm aksilikler peş peşe gelir ve sonunda Lacie sefil bir duruma düşer. Bunun üzerine 3’lü reytinglere kadar gerileyen Lacie, araç kiralama şirketine gider ve kendi reytingine uygun bir aracı kiralayarak yola çıkar ancak yolda şarjı biten aracın demode olmasından dolayı şarj istasyonunda adaptör bulamaz ve aracı yerinde bırakarak yoluna devam eder. Son çare olarak otostop yapmaya karar veren Lacie’yi, tır kullanan bir bayan yoldan alır. Adı Susan olan bu yaşlı bayan, makyajsız, sade ve açık sözlü biri olarak Lacie ile konuşmaya başlar. 1 gibi çok düşük bir reytingi olmasından dolayı Lacie derhal Susan’ın profilini süzer ve bunun üzerine Susan tehlikeli biri olmadığı yönünde kendisini telkin eder.
Eskiden 4.8’lik bir reytinge sahiptim diye cümleye başlayan Susan’ın gayet dürüst, doğal ve dobra biri olduğu ortaya çıkar. Bu işleri çoktan bıraktığını söyleyen Susan artık daha mutlu olduğunu ifade eder. Bir zamanlar 4.3 reytinge sahip kanser hastası olan eski eşi Tom’un reytinginden dolayı tedavi edilmediğini, 4.4’lük reytinglerin ise tedavi alındıklarını ve bu olay üzerine eşini kaybettiğini Lacie’ye aktarır. Bu trajik olay sonrasında sisteme muhalif ve onu umursamaz olmuştur. Tüm bunlar sistemin acımasızlığını gözler önüne sermektedir. Lacie’nin Susan ile tanışması olacakların habercisidir. Susan, Lacie’nin kardeşi Ryan’dan sonra sistemi reddeden ikinci kişidir. Net bir şekilde muhalif bir kimliğe sahiptir. Yüksek reytingli kişilerin aksine yapmacıklıktan uzak, dobra, dürüst ve özgür bir bireyi temsil eder. Sisteme muhalif olarak özgürleştiğini savunur ve Lacie’ye net mesajlar gönderir. Susan, Lacie’nin gelecekteki haline yapılan bir göndermedir. Susan, Lacie’yi bırakmadan önce ona bir içecek vermek ister. Ona mavi termos ile kırmızı termos arasında bir seçim yapmasını söyler. Mavi termos’ta kahve, kırmızıda ise viski bulunmaktadır. Susan çaktırmadan Lacie’nin valizinin içine kırmızı termosu koyar.
Burada “Matrix”e yapılan şahane bir gönderme vardır. Neo’ya sunulan kırmızı ve mavi hap ile birebir aynıdır. Kırmızı hap kişiye gerçekleri tüm çıplaklığıyla gösterirken, mavi hap ise kişinin yaşadığı illüzyonun içinde uyuşturulmuş ve umursamaz bir şekilde yaşamaya devam etmesini sağlar. Otoyol’da valizi açıp, kırmızı termos’tan içmeye başlayan Lacie, gerçeklerle yüzleşmeye başlar ve özgürleşerek, gerçek kimliğini ortaya çıkarır. Bir illüzyonda yaşamaya devam etmek yerine gerçekleri ve özgürlüğü tercih eder. Bu noktadan sonra Lacie, açık sözlü, kararlı ve bol küfür eden birine dönüşür. Bölümün en başındaki Lacie ile bu Lacie arasında dağlar kadar fark vardır. Susan’dan sonra birkaç vasıta değiştiren Lacie sonunda bir motosikletin üzerinde düğüne ulaşır. Apar topar düğünün yapıldığı bahçeye dalar ve saldırgan bir şekilde mikrofonu kaparak konuşmaya başlar. Düğüne ulaşmadan birkaç dakika önce çamurlu suyun içine düşen Lacie’nin pembe elbisesi kirlenmiş, makyajı iyice akmış adeta perişan bir vaziyete düşmüştür. Pembe elbisesinin koyu renge dönüşmesi ve makyajının gözyaşı şeklinde akmış olması sembolik birer anlam taşımaktadır. Pembe elbisesiyle hanım hanımcık gülücükler dağıtan Lacie, bölümün sonunda resmen perişan ve gözü dönmüş bir canavara dönüşmüştür. Kendisi gibi konuşması da kirli olacaktır.
Beklendiği üzere, hazırladığı konuşmayı yapmayan Lacie, düğün alanına dalarak, mikrofonu kapar ve konuşmaya başlar. Gerçekleri bütün çıplaklığıyla açığa çıkarırken reytingi 1’in altına düşer. Çocukken Naomi’ye imrendiğini ancak onun hoşlandığı erkek, Greg ile yattığını ve onun gibi olabilmek için tuvalette istifra etmek için uğraştığını söyler. Pembe ve beyazın tonlarında giyinmiş olan konuklar büyük bir hayretle Lacie’nin küfürlü konuşmasını dinlerken bir taraftan Naomi’nin nişanlısı Paul, onu yakalamaya çalışmaktadır. Tüm konukların beklendiği gibi 4.5 ve üzeri reytinge sahip, mükemmel insanlardan oluştuğunu görebiliyoruz. Konuşmanın sonuna doğru Lacie, güvenlik tarafından yakalanır ve yere yatırılarak kelepçelenir. Mikrofonun yere, hemen yanına düşmesiyle birlikte, yerde kelepçelenirken dahi konuşmaya büyük bir ısrarla devam eder. Güvenliğin Lacie’yi dışarı çıkarma sahnesi, en az yaptığı konuşma kadar semboliktir. Lacie son ana kadar bağırmaya devam eder ve en sonunda kapı açılır ve adeta bir deliyi tımarhaneye götürürcesine dışarı çıkartılır. Kapı açıldıktan sonra ise ekran beyaz renge bürünür.
Lacie’nin konuşma sahnesi, duygu patlaması, dışa vurum ve itiraflar içermektedir. Çektiği onca çile ve rezilliğe rağmen Lacie, Naomi’nün düğününe gitmekten vazgeçmemiştir. Peki neden? Çünkü Naomi’yi hem sevmekte ve aynı anda ondan nefret etmektedir. Lacie, sahip olduğu pek çok kompleksi Naomi’ye borçludur çünkü Naomi onun sahip olmak istediği her şeye sahiptir. Yüksek reytinglidir, güzeldir, incedir ve varlıklıdır. Ayrıca Lacie’nin uçağa binememesini öğrenmesi üzerine Naomi’nin takındığı küstahça tutum, Lacie’yi tam anlamıyla çılgına çevirir. Bu yüzden Naomi’den intikam almak istercesine o düğüne gidecek ve o konuşmayı en berbat şekliyle yaparak, düğünü berbat edecektir. Böylece Lacie’nin mücadelesi ve çektiği tüm çileler boşa gitmemiş olacaktır. Nosedive’ın son sahnesinde Lacie’yi hapishane hücresine huzur verici piyano sesi eşliğinde götürülürken görüyoruz. Çoğunlukla koyu renklerin hâkim olduğu bu hapishanede küçük bir hücreye konan Lacie’nin hemen karşısındaki hücrede siyah bir takım elbise giymiş, siyahi bir adam bulunmaktadır. Pastel renklerin hiç var olmadığı bu alanda, her şey gerçek ve doğaldır. Bölümün başından sonuna kadar kusursuz bir renk kullanımı ve görsel kontrast olduğunu iddia edebiliriz. Gözündeki implantları gardiyanlar tarafından çıkarılan Lacie, hücreye girer girmez, üzerinde bulunan pastel rengi elbiseyi çıkarır ve havadan aşağı doğru süzülen beyaz ince toz partiküllerini görür. Mükemmel bir sembolizmle Lacie’nin artık gerçekleri olduğu gibi görebilme yetisini kazandığı vurgulanmaktadır.
Gülümseyen ve akabinde gözyaşı döken Lacie’nin ilk defa gerçekten mutlu olduğunu ve içten gülümsediğini gözlemliyoruz. Artık Lacie, sistemi tamamen reddetmiş ve özgürlüğü seçmiştir. Elbette özgürlüğün bedeli ağır olmuştur. Üzerinde sadece sutyeniyle kalan Lacie artık kendi figürüyle barışıktır ve karşısındaki siyahi mahkûm ile konuşmaya başlar. Her iki mahkûm özgürce birbiri hakkındaki fikrini söyler ve bu sahne karşılıklı küfürleşmeyle sona erer. Lacie, yüksek sesle küfür ederken son derece mutlu ve özgürdür. Epik, trajik ve şoke edici bir sahne olan düğün sahnesini adeta taçlandıran efsane bir son olduğunu söylemek gerekir. İnsanların özgürlüğü elinden alması gereken hapishane, burada son derece ironik olarak bireyleri özgürleştirmektedir. Toplum o kadar sahte ve yapmacık bir hale gelmiştir ki bireylerin gerçek anlamda özgür olabilecekleri ve hürce kendileri gibi davranabilecekleri tek mekân hapishane olmuştur. Lacie ve diğer mahkûm, açıkça kendilerini ifade edebildiklerinden ve onları yargılayacak bir otorite olmamasından dolayı artık gerçek anlamda mutluluğu yakalamıştır. Küfür etmek ise özgürlüğün en büyük dışa vurumu olarak tasvir edilmiştir. Rahatlıkla, hunharca, umursamazca ve tüm açık sözlülüğüyle küfür edilmektedir. Pastel renkler ve sahte gülümsemelerle başlayan Nosedive, koyu renkler ve bol küfürle sona erer. Lacie’nin hikâyesi bir aydınlanma hikâyesidir (initiation story) çünkü bu karakter en sona doğru aydınlanarak, gerçek benliğini bulur ve nihayetinde özgürlüğe kavuşur.
Aniden düşüş veya dibe vuruş anlamına gelen “Nosedive” isminden daha uygun bir isim düşünülemezdi bu bölüm için. Lacie, hikâyenin başından sonuna kadar hızlı ve ani bir düşüş yaşamaktadır. Ancak ironik olarak, düştükçe daha da özgürleşmektedir. Dibe vurunca da sistem tarafından tutsak alınıp, mahkûm edilir ancak birey olarak hürriyetine kavuşur. Sistemin her türlü baskısından, yapmacıklığından ve başkalarınca sürekli yargılanmaktan böylece kurtulmuş olur. Nosedive her ne kadar ilk bakışta bir sosyal medya eleştirisi olarak görünse de, salt bundan ibaret değildir. Bölümün alt metninde Amerikan kapitalizmine yapılan ağır eleştiriler bulunmaktadır. Amerikan tüketim toplumunun acımasız bir kast sisteminden farklı olmadığı, bireyler arasında yapmacık ve sahte ilişkilere yol açtığı, insanları bir sömürü aracı olarak gördüğü ve onlara sunduğu her şeyi pazarlamak için elinden geleni ardında koymadığı Nosedive’ın örtülü eleştirileri arasındadır. Ayrıca Amerikan Rüyasına ve Amerikan banliyö yaşam tarzına yönelik de çok net göndermeler olduğunu fark edebiliyoruz. Söz konusu Amerikan Rüyasının bir illüzyondan ibaret olduğu ve çoğunlukla bir sömürü aracı olarak kullanıldığı imaları yapılmaktadır.
Bunlara ek olarak tüketim toplumunun empati, sevgi ve merhamet gibi insani değerleri ortadan kaldırdığı vurgusu da gözlerden kaçmamaktadır. Nosedive, bizlere iki temel alanda analiz imkânı sunmaktadır. 1) Sosyolojik analiz: sosyo-ekonomik boyutta yapılan değerlendirmelerdir. 2) Davranış Bilimleri analizi: Bireylerin birbirine davranışlarının sebepleri, sonuçları ve onlara etki eden faktörlerdir. Dizinin yapımcı dehası Charlie Brooker bir röportajında Nosedive’ın asıl amacının insanları uyarmak değil, endişelendirmek olduğunu ifade etmiştir. İzleyici olarak bölümü izlerken, başlarda Lacie’yi sistemin ona dayatmış olduğu gibi yapmacık ve itici buluyoruz. Ancak hikâye ilerledikçe onunla empati kuruyoruz ve düştüğü durumdan dolayı ona merhamet duyuyoruz. Pek çok Black Mirror bölümünün aksine Nosedive’ın izleyiciyi ikilemde bıraktığı söylenemez.
Çin’de benzer bir “sosyal kredilendirme sisteminin” uygulanmaya başlandığı ve 2020’ye kadar tamamlanacağının duyurulduğu göz önüne alındığında bu ürkütücü sosyal medya kâbusunun ne kadar gerçekçi olduğu idrak edebiliriz. Çin’de bu sistem egemen olduğunda ise bizler Nosedive’ı hatırlıyor olacağız. Aslında Nosedive zaten gerçektir çünkü geleceği değil günümüzü anlatmaktadır. Fakat şimdilik sadece tüketici olarak yaşadığımız bir gerçektir. Hepimiz ürün veya hizmet satın aldığımız satıcıya, tatil yaptığımız otele veya bindiğimiz ulaşım aracına yıldız veriyoruz. Peki, bunun sonraki aşamaları ne olacaktır?
Nosedive, Black Mirror bölümleri arasında en gerçekçi, yaratıcı ve etkileyici olanlardan biridir. “Stepford Wives” (2004) ve “Pleasantville” (1998) filmlerinden izler taşıdığı görülmektedir. Ayrıca mesaj ve eleştirileri izleyicilere en net aktaran bölümlerden de biridir. Bunların yanı sıra, bölümdeki oyunculuk, özel efektler ve renk kullanımı gibi unsurlar da müthiş. Tüm bu sebeplerden dolayı, Nosedive Black Mirror’un unutulmaz, efsane bölümleri arasında yerini çoktan almıştır ve tekrar tekrar izlenmesi gerekmektedir.
Hazırlayan: Cenk Tan