Sword Art Online

Sword Art Online #2: Güçlü Başlayan Bir Serinin Sıradanlaşması

2012 yılında anime dünyasına damgasını vuran Sword Art Online, sanal gerçeklik ve varoluşçu sorgulamalarla izleyicileri kendine çeken bir yapım oldu. Serinin ilk sezonu, ilk yarısında, Aincrad olarak bilinen ölümcül sanal dünyada geçen hayatta kalma mücadelesiyle büyük bir heyecan yarattı. Ancak, hikâyenin ikinci yarısında başlayan Alfheim Online (ALO) bölümü, ivmeyi dramatik biçimde düşürdü. İlk sezondaki hayatta kalma gerilimi, ALO’da klişe bir kurtarma hikâyesine dönüşerek izleyicinin ilgisini yavaş yavaş kaybetmesine yol açtı.

Bu noktada SAO, hâlâ devasa bir hayran kitlesine sahipti ve ikinci sezon için beklentiler oldukça yüksekti. SAO II, Gun Gale Online (GGO) dünyası ile seriye daha karanlık ve siberpunk bir atmosfer katmayı vaat ediyordu. Yeni bir sanal dünya, gizemli bir düşman ve Kirito’nun yeni bir meydan okumayla karşılaşması, serinin yeniden heyecan kazanması için bir fırsat olarak görülüyordu. Peki, SAO II gerçekten ilk sezondan daha güçlü bir şeyler sunabildi mi?

Kısa cevap: Hayır.

Uzun cevap ise çok umut verici bir başlangıç yapmasına rağmen, tıpkı ilk sezon gibi ivmesini koruyamayarak sıradan bir aksiyon animesine dönüştü. SAO II’nin en büyük sorunu, ilk birkaç bölümde oluşturduğu gerilimli atmosferi sürdürememesi ve olay örgüsünün giderek klişe hâle gelmesiydi. Bununla birlikte, sezonun içinde birkaç önemli nokta (Mother’s Rosario gibi) hâlâ duygusal derinlik sunmayı başardı.

Gun Gale Online (GGO) Arkı: Başarılı Bir Başlangıç mı?

Sword Art Online II’nin en büyük vaadi, Gun Gale Online (GGO) adlı yeni bir sanal gerçeklik dünyasını tanıtmasıydı. İlk sezonun ardından gelen Alfheim Online’ın (ALO) fantezi dünyası, Aincrad’ın sunduğu ölüm-kalım mücadelesinin yanında oldukça sönük kalmıştı. ALO’da gerçek riskler ortadan kalkmış, savaşlar artık yalnızca oyun içi dinamikler çerçevesinde ilerlemeye başlamıştı. Bu yüzden SAO II’nin daha karanlık ve gerilim dolu bir atmosfer sunması gerekiyordu.

GGO bu noktada beklentileri karşılayabilecek bir başlangıç yaptı. Fantezi ögelerinin yerini distopik bir siberpunk ortamı, yüksek teknolojili silahlar ve daha mekanik bir savaş sistemi aldı. Oyun dünyası, Blade Runner veya Ghost in the Shell gibi klasik siberpunk eserlerinden esinlenmiş, soğuk neon ışıkların hâkim olduğu, kasvetli ve mekanik bir atmosfere sahipti. Bu atmosferik değişiklik, SAO’nun tekrara düşmesini önleyebilecek önemli bir adımdı.

Hikâye, Death Gun adındaki gizemli bir suikastçının, oyunda öldürdüğü insanların gerçek hayatta da ölmesiyle başlıyor. Bu fikir son derece güçlüydü. Çünkü SAO’nun ilk sezonunda “oyun içinde ölürsen, gerçek dünyada da ölürsün” kuralı, Aincrad’daki tüm olayların temel gerilim noktasıydı. GGO, bu temayı yeniden işleyerek izleyicilere Aincrad’daki gerilim hissini geri getirme şansını bir nebze sunduracağını düşündürdü.

Kirito’nun GGO’ya katılmasının temel amacı, Death Gun’ın arkasındaki gizemi çözmek ve yeni tehditlerle yüzleşmekti. Ancak bu noktada ilk sezonun Aincrad bölümüyle arasındaki önemli bir fark göze çarpıyordu. Aincrad’da Kirito, ölümü göze alarak oynuyordu ve gerçekten de hayatı tehlikedeydi. GGO’da ise Kirito, ölüm riskine sahip olmadan, “araştırmacı” kimliğiyle olaya dâhil oldu. Başlangıçta bu durum sorun gibi görünmese de, sezon ilerledikçe hikâyenin asıl merkezindeki tehdidin ne kadar zayıf olduğunun ortaya çıkmasına da zemin hazırladı.

GGO Başlangıçta Neden Güçlüydü?

GGO’nun ilk bölümleri, gizem ve gerilim öğeleri açısından Aincrad’ı hatırlatan bir hava sunuyordu. Sanal ve gerçek dünya arasındaki sınırları tekrar bulanıklaştıran bir gizem vardı. Kirito’nun dedektifvari bir şekilde olayı çözmeye çalışması, seriye farklı bir tat kattı bana göre. Death Gun, ilk bölümlerde gerçekten tehditkâr ve gizemli bir karakter olarak izleyicilere sunuldu.

GGO, sadece oyun içi mücadelelere odaklanmayıp bir suç hikâyesini bizlere anlatmaya başladı. Kirito’nun Death Gun’ın gerçekte kim olduğunu anlamaya çalışması, olayları çözmek için ipuçları araması, SAO’nun sıradan bir dövüş animesinden farklı bir noktaya evrilmesini sağlıyordu. Ancak tüm bu güçlü başlangıca rağmen, kısa sürede kendi kendini baltalamaya başladı.

Sinon: Hikâyenin Parlayan Yıldızı mı?

SAO II’nin en büyük artılarından biri, Sinon’un hikâyeye dâhil edilmesi. Sinon, sadece güçlü bir savaşçı değil, psikolojik olarak derinlemesine işlenmesi gereken bir karakter. Gerçek dünyadaki kimliği olan Shino Asada, çocukken yaşadığı travmatik bir olay nedeniyle şiddetli silah korkusu yaşıyor. Bir gün bir banka soygunu sırasında bir adam tarafından rehin alındığında, eline geçen bir silahı kullanarak saldırganı vurup öldürmek zorunda kalıyor. Olayın üzerinden yıllar geçmesine rağmen, bu deneyim onun zihninde derin bir travma yaratıyor.

Gerçek dünyada silahlardan korkan biri olarak, sanal dünyada da en iyi keskin nişancılardan biri olması, karakterine büyük bir derinlik kazandırıyordu. GGO’daki en iyi “sniper” (keskin nişancı) olan Sinon, sanal dünyada kendisini güçlü hissetmeye çalışıyor ve gerçek hayattaki travmasını yenmeye uğraşıyordu.

Başlangıçta Sinon’un travmasını anlatan sahneler, hikâyeye psikolojik bir derinlik katıyordu. Gerçek dünyada korkularıyla baş edemezken, akran zorbalığına maruz kalırken, sanal dünyada nasıl da cesur ve güçlü biri hâline geldiğini görüyorduk. GGO’daki varoluş mücadelesi, Aincrad’ın ölüm kalım savaşlarına paralel bir his veriyordu. Asuna’dan farklı bir kadın karakter izliyorduk. Daha bağımsız, daha savaşçı ve bireysel olarak güçlü bir figür. Sinon’un karakter gelişimi açısından ilk bölümler oldukça başarılıydı. Ancak ne yazık ki, hikâye ilerledikçe Sinon’un karakter derinliği kaybolmaya başladı.

Sinon’un Güçlü Bir Karakterken Zayıflatılması

Sinon’un karakteri, başta son derece bağımsız ve kendi savaşını veren bir figürken, ilerleyen bölümlerde Kirito’nun gölgesinde kalan bir figüre dönüşüverdi. İlk başta GGO’da Kirito ile eşit seviyede bir savaşçı olarak tanıtılan Sinon, bir noktadan sonra sadece “Korunması gereken bir kadın karakter” gibi yazılmaya başlandı. Başlangıçta güçlü olan karakteri, bölümler açıldıkça Kirito ile olan ilişkisi üzerinden yeniden tanımlanmaya başladı.

Kirito’nun ona “kurtarıcı” rolüyle yaklaşması, Sinon’un kendi içindeki travmayı aşmasının Kirito tarafından sağlanacağı hissini bizlere hemen gösterdi zaten. Bu durum, karakterin bağımsız bir şekilde gelişme potansiyelini ortadan kaldırdı. Güçlü bir kadın savaşçı olarak başladığı hikâyede, bir anda Kirito’nun desteğine muhtaç bir karaktere dönüştü.  Erkeğin gölgesine sığınması gereken bir kadın oldu. Kirito’nun varlığı, onun psikolojik mücadelesinin önüne geçti. Kendi başına travmasını aşmak yerine, Kirito’nun tesellisiyle bu süreç hızlandırıldı ve basitleştirildi.

Sinon, SAO II’nin belki de en büyük kayıplarından biri oldu bu yüzden. Çünkü hikâye, onun karakter gelişimini tamamlamak yerine, onu romantik bir yan karakter olarak konumlandırmayı tercih etti. SAO yazarlarının en büyük sıkıntısı bu. Duygusal konulara değinmek isteseler de derinleşemiyorlar ve çok hızlı geçiyorlar konuları. Halbuki harika karakter ve hikâye bazları hazırlamışlar. Yazık.

Hikâyenin Çöküşü: Death Gun, Kirito’nun Aşırı Güçlülüğü

Hâl böyle olunca, Gun Gale Online (GGO) hikâyesi başlangıçta çok güçlü başlamış olsa da birkaç temel problem yüzünden hızla zayıflıyor. Evet, başlangıçta sunulan siberpunk dünyası, Death Gun’ın gizemi ve Sinon’un karakter derinliği, serinin ilk sezonundaki Aincrad’daki ölüm kalım mücadelesini geri getirebilecek potansiyele sahipti. Ancak hikâye ilerledikçe bu öğelerin hiçbirinin hakkıyla işlenmediği ortaya çıkıyor.

İlk başta gizemli ve tehditkâr bir düşman gibi sunulan Death Gun, bölümler ilerledikçe şaşırtıcı derecede sıradan bir kötü karaktere dönüşüyor. Öncelikle, Death Gun karakterinin inşası sezon başında oldukça güçlüydü. SAO’nun ilk sezonundaki Aincrad’da “ölüm” gerçek bir tehditti ve izleyiciyi her savaşın sonucunu merak ettiren bir gerilim oluşturuyordu. Death Gun’ın varlığı, bu gerilimi yeniden canlandırabilecek gibi görünüyordu. Death Gun, ilk bölümlerde gerçekten tehdit edici hissettiriyor. Gizemli varlığı ve suikastlarıyla büyük bir korku unsuru oluşturuyor. GGO’nun sanal dünyasını aşan bir tehlike sunuyor.

Ancak, hikâye ilerledikçe bu tehdit hızla ortadan kalkıyor. Death Gun’ın aslında birkaç kişi tarafından yürütülen basit bir suikast organizasyonu olduğu ortaya çıkıyor. Onu özel kılan hiçbir yeteneğinin olmadığı, yalnızca dışarıdan destek alarak cinayetleri işlediği anlaşılıyor. Hikâyenin başında yaratılan korkutucu atmosfer, basit bir suç hikâyesine dönüşüyor. Başlangıçta Death Gun’ın bir tür mistik güç veya sistem açığı kullanarak oyuncuları öldürdüğü düşünülürken gerçek aslında son derece basit çıkıyor: Oyunda öldürülen oyuncuların gerçek dünyada fiziksel olarak öldürülmeleri sağlanıyor. Bu da hikâyeyi oldukça sıradan bir noktaya çekiyor. Aincrad’daki ölüm riski, sistemin bir parçasıydı ve kimse kaçamazdı. Ancak burada Death Gun’ın cinayetleri tamamen insan eliyle yapılıyor, bu da hikâyenin büyüsünü yok ediyor.

İlk bölümlerde yaratılan büyük gizem ve korkunun ne yazık ki hiçbir karşılığı yok. Death Gun gerçekten “oyun içinde korkulan bir figür” değil, sadece dış destekle suç işleyen biri. Hikâyenin dramatik gerilimi de böyle bir karakter dönüşümü nedeniyle tamamen düşüyor. Eğer Death Gun sanal dünyada gerçek ölümleri tetikleyen bir sistem açığına sahip olsaydı, yani gerçekten sanal dünyada “tanrısal” bir gücü olsaydı, o zaman hikâye çok daha etkileyici olabilirdi. Ancak SAO II, hızla sıradan bir suç hikâyesine dönüşerek GGO’nun sunduğu büyük potansiyeli harcıyor.

Kirito’nun Tanrı Modu: Dramatik Gerilimin Kaybolması

Sword Art Online’ın bir diğer en büyük problemi, baş karakterin aşırı güçlü olması ve bu yüzden gerçek bir gerilim yaratılmaması. Bu sorun, SAO II’de zirveye ulaşıyor. Kirito’nun her oyunda en güçlü karakter olması, hikâyeyi daha en baştan heyecansız hâle getiriyor. Hikayenin kurulumunda, en azından Aincrad’da Kirito en güçlü oyunculardan biri olmasına rağmen gerçek bir ölüm tehdidi vardı. Kaybettiği anda gerçekten ölebileceği gerilimi, hikâyeyi sürükleyici yapıyordu. ALO’da Kirito hâlâ her şeyin üstesinden gelebiliyordu, ancak burada ölüm riski olmadığı için zaten düşük olan gerilim iyice yok oldu. GGO’da ise Kirito bu dünyanın mekaniklerini hiç bilmiyor olmasına rağmen anında en güçlü oyuncuya dönüşüyor.

GGO’nun en büyük farklılığı, silah odaklı bir oyun olmasıydı. Yani, bu dünyada ustalaşmak için silah kullanımı üzerine yetenek geliştirmek gerekiyordu. Kirito’nun böyle bir dünyada ilk kez bir tabanca alıp profesyonel bir suikastçı gibi kullanması ciddiyeti baltalıyor. Daha da saçması, GGO’nun tamamen silah odaklı bir oyun olmasına rağmen, Kirito’nun kılıç kullanmaya devam etmesi. Silah kullanan oyunculara karşı kılıç kullanarak onları yenebilmesi, oyunun mekaniklerini anlamsızlaştırıyor. Sanal dünyaya yeni girmesine rağmen en güçlü karakter olması hikâyedeki tüm gerilimi ortadan kaldırıyor.

Bu noktada da SAO II bir rekabet ortamı veya mücadele hissi yaratmakta tamamen başarısız oluyor. Kirito’nun yenilmezliği, Death Gun’la olan savaşını bile önemsiz hâle getiriyor. Hikâye sağ olsun, Kirito’nun hiçbir zayıf noktası yok, bu yüzden hikâyedeki gerilim de önemsizleşiyor. Oyunun dinamikleriyle çelişen yeteneklere sahip olması, dünyayı inandırıcılıktan uzaklaştırıyor. Death Gun’ın zaten yeterince tehditkâr olmamasıyla birleşince, hikâyenin zirve noktası tamamen çöküyor. Gun Gale Online’ın düşüşünden sonra SAO II, hikâyeyi toparlamak yerine tamamen ilgisiz yan hikâyelere yöneliyor.

Excalibur Arkı: Neden Buradayız?

GGO’nun ardından SAO II, Excalibur Arkı isimli tamamen gereksiz bir yan hikâyeye giriyor. Bu yan hikâye ALO evrenine geri dönerek mitolojik bir macera anlatıyor. Hikâyede çok güçlü bir kılıç olan Excalibur’u almak için yapılan bir görev odağa alınıyor. Kısa, basit ve eğlenceli bir macera hikâyesi olması amaçlanmış gibi görünüyor.

Ancak, GGO gibi karanlık bir hikâyeden sonra böyle basit bir yan göreve geçiş, sezonun temposunu tamamen öldürüyor. Ölüm kalım mücadelesinden çıkıp “oyun içi ödül kazanma” seviyesine inmek, sezonun ciddiyetini yok ediyor. Bu hikâye SAO II’nin ana arkıyla tamamen ilgisiz kalıyor.

Eğer Excalibur Arkı belki sezonun başında veya bağımsız bir yan hikâye olarak sunulsaydı bu kadar büyük bir sorun olmazdı. Ancak GGO’dan hemen sonra gelmesi, SAO II’nin artık tamamen yönünü kaybettiğini gösteriyor.

Mother’s Rosario: Sezonun En Duygusal Kısmı Ama…

Mother’s Rosario, SAO II’nin tek gerçekten başarılı hikâyesi olarak öne çıkıyor. Asuna’nın karakter gelişimi, annesiyle yaşadığı sorunlar, kişisel yolculuğu. Yuki’nin trajik hikâyesi, ölümle yüzleşmesi ve sanal dünyada bir iz bırakma çabası… Bunlar, SAO II’nin duygusal açıdan en yoğun bölümleri.

Ancak bu hikâye de SAO II’nin geri kalanıyla tamamen kopuk. Asuna ve Yuki’nin hikâyesi güzel olsa da, sezonun genel konusuyla bağlantısı yok. GGO’nun aksiyon temasının ardından çok ani bir geçiş yapılıyor. Ve yine bu birer cümle tadında bir anlatıya sahip. Yeterince üzülemiyoruz, Yuki ile Asuna ne ara kardeş oldu diye biz de kardeşim diyemiyoruz. Göz açıp kapayıncaya kadar yine güzel bir duygusal yazılabilecek hikâye çöp oluyor.

SAO II, ilk başta heyecan verici bir giriş yapsa da Kirito’nun tanrı modu ve parçalı hikâye yapısı yüzünden hızla gücünü kaybediyor. Bu sezon, SAO’nun büyük bir yapıt olma potansiyelini heba ettiği bir dönem olarak anılabilir. Eğer SAO, başlangıçta sunduğu felsefi soruları ve psikolojik derinliği devam ettirseydi, bugün çok daha büyük bir başyapıt olarak hatırlanabilirdi. Ama ne yazık ki, harika bir başlangıç ve duygusal anların arasında kaybolan sıradan bir anime olarak kalıyor.

Yazar: Ceren Demirkılınç

Ürün tasarımcısı. 10 yıldır yapay zekânın bilişsel gelişimi üzerine çalışmalar yapıyor. Teknoloji alanında çalışmayı, bilimsel gelişmeler üzerine düşünüp yazmayı seviyor. Robot hakları aktivisti. Çeşitli yerlerde öyküleri, kitap eleştirileri yayımlandı. Yaşamını kedileri ile seyahat ederek sürdürüyor.

İlginizi Çekebilir

bilimkurgu gelecek

Teknolojik Bir Dünyada Bilimkurgunun Geleceği

Bilimkurgu, insanlığın teknolojiye olan ilgisinin ve aynı zamanda korkularının bir yansıması olarak ortaya çıkmış ve …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin