Teknolojinin karanlık yanını gösteren, her bölümü farklı hikayeden oluşan hicivli dizi.
Ben Bouffard, Scene, 20 Kasım 2015
Beyaz perdeye devam filmlerinin ve tekrarların hakim olduğu bir dünyada insanların özgün yapımlar görebileceği kaynaklar oldukça kısıtlı. Neyse ki online yayınların popülerleşmesiyle kaliteli yapımlara bilgisayarımızdan erişebilir hale geldik. Sinema sektörü yenilikçi ve özgün filmler sunma konusunda sözünü biraz tutsa da, pek çok kişi Breaking Bad, Mad Men, Game of Thrones, The Walking Dead ve Sherlock gibi olumlu eleştiriler alan yapımları yayınlayan televizyonun görsel hikayeciliğin efendisi olduğunu iddia ediyor. Bu sırada gözden kaçan bir dizi var, bu dizi kısa sürede popüler olmuş yapımlara nazaran, yayın hayatına sessiz ama sağlam adımlarla başladı. Belirli grupları tatmin etmeye yönelen diğerlerinin aksine, Black Mirror televizyon, bilgisayar, tablet ya da cep telefonu sahibi olan herkesin izlemesi gereken bir yapım.
The Twilight Zone (Alacakaranlık Kuşağı)’dakine benzeyen seçki formatıyla Black Mirror, teknolojinin karanlık tarafına bir bakış sunuyor. Her bir bölüm modern dünya teknolojisinin ve medyanın etkileri üzerine yeni bir hikaye anlatıyor. Oyunculuğun, diyalogların ve yapımın kalitesiyle birleşen hicivli konular diziyi rahatsız edici hale getirirken izleyiciyi de ekrana bağlıyor.
The National Anthem isimli ilk bölüm, diğer bölümlerde karşılaşacağımız gaddarca üsluba hazırlar nitelikte; bizleri bir anımızı bile ekranlara bakmadan geçiremediğimiz bu zalim evrenin kucağına merak ve tiksinti eşliğinde bırakıveriyor.
Dizinin The National Anthem’dan sonraki iyi bölümü Fifteen Million Merits, bir yetenek yarışmasındaki yarışmacıların kapalı mekanlara kıstırılmış muhtemel kaderlerini bizler için çiziyor. Genç çiftimiz şöhretin ağır bir bedelle birlikte geldiğini tecrübe ediyor. Bu bölüm diyaloga yalnızca gerektiğinde başvuran ve aşkın çoğunlukla sevgi dolu kısa bakışlarla ifade edildiği muhteşem bir görsel hikayecilik örneği sunuyor. Bölümün sonu tahmin edeceğiniz gibi oldukça acıklı, ancak yapım bu acıyı ifade ederken izleyiciyi depresyona sokmamayı başarıyor.
Sonraki iki bölümde teknolojinin ilişkileri nasıl berbat hale getirebileceğini görüyoruz. The Entire History of You, insanların hayatlarındaki herhangi bir anı sonradan izleyebildiği bir yakın geleceği anlatırken, Be Right Back haberleşme teknolojisindeki muhtemel ilerlemeler sayesinde merhum sevgilisiyle iletişim kurabilen bir kadını anlatıyor . Özellikle Toby Kebbell (Maymunlar Cehennemi:Şafak Vakti), Hayley Atwell (Ajan Carter), Domhnall Gleeson (Ex Machina) gibi oyuncuların harika performanslarını keyifle izliyoruz. Her iki bölümün de hikayeleri ve her izleyenin kendinden bir şeyler bulacağı karakterleriyle izleyiciyi tatmin edeceği söylenebilir.
White Bear diğer bölümlerin yanında biraz zayıf kalıyor gibi, ancak başkalarının işkence çekişini izleyebilmek uğruna çok daha fazla acı çekmeye razı olan karakterle karşılaşmak bizleri ters köşeye yatırıyor.
Birinci sezonun The Waldo Moment isimli son bölümü politik konulara eğilmeyi seçiyor ve netice biraz sönük bir sezon finali oluyor.
Altı bölüm çabucak bitse de etkisinden uzun süre kurtulamayacağımızı biliyoruz. Bir sonraki sezon 2016’nın sonlarında Netflix’te 12 bölüm halinde seyircisiyle buluşacak. Ayrıca dizinin, Mad Men’den Jon Hamm’in rol aldığı White Christmas adında bir Noel Özel bölümü de bulunmaktadır. Dizi müptelaları bu yedi bölümün kendilerini kesmeyeceğini düşünüyorsa yanılıyor; zira Black Mirror unutulmaz bir seyir deneyimi sunuyor ve hayal gücümüzü neredeyse gelmiş geçmiş tüm dizilerden fazla zorluyor.
Kaynak: Odyssey
[imdb id=”tt2085059″]