Bilimkurgu evreninde Uzay Yolu (Star Trek) gibi çığır açıcı bir yapıta imza atan, Amerikalı ünlü senarist, yazar, yönetmen ve yapımcı Gene Roddenberry (tam ismi Eugene Wesley Roddenberry), 19 Ağustos 1921’de ABD’nin Teksas eyaletinin El Paso kentinde doğdu. II. Dünya Savaşı’nda B-17 savaş uçaklarını kullanan Roddenberry, yazmaya 1940’ların sonunda ticari bir havayolu şirketi için pilotluk yaparken başlamıştı. 1949-1953 arasında Los Angeles polis teşkilatında görev aldı. Ancak ilk senaryosunu satabilmesiyle 1954’te tam zamanlı bir televizyon yazarı olabildi. En bilinenleri Dragnet, Highway Patrol, Dr. Kildare ve Have Gun-Will Travel olmak üzere çeşitli TV programları için senaristlik yaptı. 1956’da ise daha önce ilgilenmediği bilimkurgu türünde ilk senaryosunu kaleme alması, mesleki kariyeri anlamında bir dönüm noktasıydı.
1963’te MGM kanalı için kendisinin yarattığı ve yapımcılığını üstlendiği, bir Amerikan deniz piyadesinin ve arkadaşlarının başlarından geçenleri anlattığı “The Lieutenant” ile ismini duyurdu. Aynı yıl, sonradan bir efsaneye dönüşecek olan Uzay Yolu’nu tasarladı ama projeyi kabul ettirmekte zorluklarla karşılaştı. 23. Yüzyılda geçen ve Atılgan adlı uzay gemisinin mürettebatının Dünya gezegeninden çok uzaklardaki yeni dünyalarda başlarına gelen maceraları işleyen dizi, ancak 1966’da televizyon ekranlarına ulaşabildi. Maalesef, ilk izlenme oranları bakımından başarılı olamayınca 1968’de gösterimine son verildi. Fakat 70’ler boyunca televizyondaki yeniden gösterimleri seyircilerin dikkatini çekince, bir anda çok büyük bir hayran topluluğu tarafından takip edilmeye başlandı.
Peki, neydi Uzay Yolu’nu bu denli ilgi çekici kılan? Buna kişisel cevabım, insanlık henüz günümüzde bile farklı kimlikler arasında barışı tesis edememişken, Roddenberry’nin 1960’lar gibi erken bir tarihte ortaya muhteşem bir gelecek vizyonu koyması. Sırf, mürettebatı arasında siyahî ve kadın bir iletişim subayına yer vermesi bile o yıllar için müthiş devrimci kabul edilebilir. Roddenberry, Soğuk Savaş’ın “en soğuk” yıllarında, dünya iki politik kutba ayrılmışken Uzay Yolu ile insanlara farklı uzaylı türlerle bile eşitlikçi bir düzende barış içinde yaşanabileceğini göstermişti. Uzay Yolu’ndan sonra Roddenberry, televizyonda yayınlanmaları için başka bilimkurgu dizi projeleri üzerinde de çalıştı ama umduğu başarıyı elde edemedi. Bu dizilerin dört pilot bölümü daha sonra sadece TV filmi olarak yayınlanabildi: Genesis II (1973), Planet Earth (1974), The Questor Tapes (1974) ve Strange New World (1975).
Bu filmlerin konularından kısaca bahsedecek olursam; Genesis II, astronotların uzun uzay yolculukları için yapılan bir uyku kapsülü deneyinin gerçekleşen bir deprem sonucunda ters gitmesi ve 1979’da kapsüle koyulan bir bilim insanının 2133’te uyanmasını anlatıyor. Bu süre zarfında, büyük bir savaş çıkmış ve dünya barışçıl Pax ile Nazilere benzeyen savaşçı Tyranians arasında iki kutba bölünmüştür. Tyranians, 154 yıllık uykusundan uyanan bilim insanını, sahip olduğu bilgisiyle nükleer bombayı inşa etmesi için kandırmaya çalışır. Genesis II’nin devamı olan Planet Earth’te ise uyku kapsülünde unutulan aynı bilim insanı bu sefer kadınlar tarafından yönetilen ve erkeklerin köle olarak satıldığı bir gelecek dünyasında uyanır ve erkeklerin özgürlüğü için çalışan bir örgüte katılır. Questor Tapes ise, Dr. Vaslovik adlı bilim insanının Questor adlı bir androidi yaratmasının öyküsünü işlemektedir. Son olarak Strange New World’de ise bir uzay gemisinde uyku hibernasyonundan uyanan bir grup bilim insanının, onlar uykudayken büyük bir yıkımı yaşayan post-apokaliptik dünyaya geri dönmeleri anlatılmaktadır. Bunlara ek olarak, 1977’de Roddenberry’nin, Clive Donner’ın yönettiği Spectre adlı dizi projesinin pilot bölümünü yazarak bilimkurguya ek olarak korku türünü de denediğini dile getirmeliyim. Ama bu da maalesef bir seriye dönüşemeyerek tek bölüm olarak kaldı. Bu TV filminde, suç bilimci ve okült araştırmacı William Sebastian’ın kara büyü üzerine bir vakayı aydınlatmasının öyküsü yer almaktadır.
70’ler boyunca Uzay Yolu’nun ya yeni bir dizi ya da sinema filmi olarak küllerinden doğacağı konuşulup durdu, fakat ancak 1977’de George Lucas’ın Yıldız Savaşları’nın büyük gişe başarısından sonra film olarak çekilmesine onay çıkabildi. 1979’da Roddenberry, en sonunda Uzay Yolu evreninin ilk uzun metrajlı filmi olan Star Trek: The Motion Picture’ın yapımcılığını gerçekleştirebildi. Daha sonra Roddenberry’nin aynı adla roman sürümünü de yazacağı filmi Robert Wise yönetti. Dizinin çekildiği zamanlara nazaran çok daha ileri seviyedeki özel efektlerle zenginleştirilen filmde, Kaptan Kirk, Mr. Spock, Dr. McCoy, Uhura ve Sulu dâhil olmak üzere orijinal dizide yer alan pek çok karakter de oynamıştı. Resmi rakamlara göre film ticari açıdan zarar etmemiş ve aslında başarılı olarak kabul edilse de, Paramount Pictures en az Yıldız Savaşları ayarında büyük bir gişe başarısını umduğundan, film maalesef maddi olarak bekleneni vermemişti. Roddenberry de duyduğu bu hayal kırıklığının ardından, filmin devam serilerine çok fazla kişisel ilgi göstermedi.
Roddenberry, 1987’de orijinal Uzay Yolu dizisindeki evrenin 80 yıl sonrasında geçen yeni seri Star Trek: The Next Generation’ın pilot bölümü olan “Encounter at Farpoint” yazdı ve yapımcılığını üstlendi. Bu yeni seriye, bozulmaya başlayan sağlığı nedeniyle sadece genel yaratıcı rehber olarak katkı sunabildi. Gene Roddenberry, 24 Ekim 1991’de, ABD’nin Kaliforniya eyaletinin Santa Monica kentinde hayata gözlerini yumdu. 1993’te, üçüncü Uzay Yolu dizisi olarak çekilmeye başlanan Star Trek: Deep Space Nine’ı göremedi. Rodenberry başka dizi fikirleri de geliştirmişti, fakat diğer işlerin sorumluluğu nedeniyle bunları asla hayata geçirememişti. Ancak ölümünden sonra bu çalışmalar birer birer gün yüzüne çıkmaya başladı. Rodenberry’nin eşi Majel Barrett, söylentilere göre bu “kayıp senaryoları” buldu ve potansiyellerini keşfetti. Daha sonra kanallara başvuran Majel, Earth: Final Conflict (1997-2002) ve Andromeda (2000-2005) gibi yapımların yeşermesine önayak oldu.
Hayalindeki pek çok dizi projesi yarım kalmış olsa da, Gene Roddenberry her zaman yarattığı Uzay Yolu ile nesiller boyunca hatırlanacak. Roddenberry’nin, vasiyeti üzerine dünya yörüngesine bırakılan külleri, belki de Uzay Yolu’nun başlangıç cümlelerinde dediği gibi acayip yeni dünyaları keşfetmek, yeni hayat formlarını, yeni medeniyetleri aramak için “insanlığın nihai sınırı” olan uzaya dağılmış oldu…
Yararlanılan Kaynaklar: