Goa’uld kendi içinde birçok farklılık gösterir, buna rağmen her biri aynı nihai hedefe sahiptir: Ödün vermeyen güç. Ancak Goa’uld davranışının en yaygın özelliği, önceki hatalardan ders almamak ve doğru zamanda ittifak kuramamaktır. Güçlü bir Goa’uld Sistem Lordu olan Ba’al, diğer Sistem Lortları gibi değildi. Diğerlerinin inatçılık yaptığı yerde, Ba’al kurnazlığa başvurur ve avantajı kendine çevirmeyi bilirdi. Anubis Sistem Lordu olarak geri döndüğünde, Ba’al stratejisini belirlemek için zamana oynadı. Yarı yükselmiş bir Goa’uld olan Anubis gerçek yüzünü yavaş yavaş göstermeye başlarken, Ba’al ise Lord Yu ile olan düşmanlığını bir kenara bırakmayı ve ittifak kurmayı seçti. Bu ittifaktan aldığı güçle Anubis’in Langara’daki ana gemisine saldırdı ve zafer kazanmayı bildi.
Goauld siyasetinde sık sık olduğu gibi, Anubis’in güçlerini kendi güçlerine katarak diğer Sistem Lortları üzerinde hakimiyet kurmayı başardı. Düşük seviyeli Sistem Lortları ile iyi ilişkiler kurdu. Oluşturduğu bu örgütlü güç sayesinde yeni naquadria kaynakları bulmakta ve istihbarat toplamakta başarılı oldu. Ancak Anubis, daha önce de güçlü bir düşman olduğunu kanıtlamıştı. Ba’al tarafından yenilgiye uğratılmasından kısa süre sonra geri döndü. Tabii her zaman olduğu gibi, Ba’al buna da hazırlıklıydı. Anubis’e bilimsel bilgisinden ve becerikliliğinden yararlanabileceğini kanıtlayarak hayatını bağışlattı.
Çoğalıcı güçleri Samanyolu’na girdiğinde, Ba’al için de yeni bir fırsat doğmuştu. Bu fırsatı, efendisi Anubis’in boyunduruğu altından kurtulabilmek için değerlendirdi ve ortak düşmana karşı Dünya ile ittifak kurmayı önerdi. Hatta Dakara’da bulunan süper silah üzerindeki çalışmalarda SG-1 ekibine yardımcı oldu. Anubis bir kez daha yenilgiye uğratıldı ve sonunda Jaffalar için yeni bir özgürlük dönemi başladı. Ba’al tüm bu karmaşa sırasında gözünü Dünya’ya çevirdi ve burada kendine gizli bir üs kurdu. Özellikle Dünya ve insanlık üzerindeki hakimiyetini arttırmayı planlıyordu. İnsanları kandırarak kurduğu lüks yaşamın tadını çıkarırken, aynı zamanda yeni stratejiler geliştirmeye de devam ediyordu.
Goa’uld Athena ile birlikte hem konukçu vücudu hem de Goa’uld simbiyotu klonlamaya yönelik çalışmalar yürüttü. Bir yandan da yeni özgür Jaffa ulusunu manipüle etmek için elinden geleni yapıyordu. Samanyolu’ndaki bu politik curcuna devam ederken ufukta Ori tehdidi belirdi. Ori’lar, tıpkı Kadimler gibi yükselmiş varlıklardı ve tüm Samanyolu’nu boyunduruk altına almayı amaçlıyorlardı. Bu süreçte kendi klonlarını üretmeyi başaran Ba’al ise, Ori’a karşı savaşmaları için Jaffa Yüksek Kurulu üyelerinin beynini yıkamaya çalışıyordu.
Ori’lar Samanyolu’nu ele geçirmeye başladığında, Ba’al stratejisini yeniden değiştirdi. Bu tehdidi durdurabilecek bilginin Stargate Komutanlığı’nda olduğuna inanıyordu. Bu yüzden tüm klonlarıyla birlikte gözünü Dünya’ya çevirdi. Yeni bilgilerle donanan Ba’al, klonlarından birini Ori tehdidini durdurmanın yollarını aramak üzere bir gezegene gönderdi. Ancak SG-1 de aynı nedenle oradaydı. Bir kez daha diğer Goa’uld’larda bulunmayan bir müzakere yeteneği olduğunu gösterdi ve SG-1 ile ittifak kurarak Ori-karşıtı silah arayışında yer aldı. Bu arayışları onları, Merlin adında eski bir Kadim’e götürdü.
Klonlarından biri Ori tarafından yok edilse de, diğerleri Baal’ın hedefleri doğrultusunda girişimlerine devam etti. Hakikat Sandığı’nın bulunması ve Ori tehdidinin ortadan kaldırılması sürecinde Ba’al klonları da bir bir avlandı. Hayatta kalmayı başaran son Ba’al klonu da yakalandı ve özel bir Tok’ra töreni ile infaz edildi. Ancak çok geçmeden Ba’al’ın en sinsi planını sona sakladığı anlaşıldı. Kendine özgü bir zaman makinesi tasarlamayı başaran Ba’al, 1939 yılına giderek Yıldız Geçidi’ni Amerika’ya götüren gemiyi batırdı ve tüm zaman çizgisinin değişmesine yol açtı. Yıldız Geçidi’nin Amerika’ya ulaşmadığı ve buna bağlı olarak Yıldız Geçidi Komutanlığı’nın hiç kurulmadığı yepyeni bir alternatif gerçeklik ortaya çıktı.
Gelecek seksen yıldaki olayları bilen Ba’al, Goa’uld içinde üstünlük kurarak Yüksek Sistem Lordu Ra’yı bile teslim olmaya zorladı. Goa’uld İmparatorluğu’nun başına geçti ve Teal’c‘ı da kendi safına kattı. Tek zayıf noktası ise kraliçesi Qetesh, nam-ı diğer Vala Mal Doran‘dı. Onlarca yıl süren planlamanın ardından Dünya’yı fethetme zamanının geldiğine inanarak harekete geçti. Bu sefer karşısında SG-1 ekibi de olmayacaktı. Ancak işler umduğu gibi gitmedi ve uzun ömürlü bir saltanat süremedi. Zira SG-1 ekibi, bir yolunu bulup bu planı da bozmayı başardı.
Stargate evreninde Ba’al karakterine aktör Cliff Simon tarafından hayat verildi. Kurnazlığı, zekası ve karizmasıyla Stargate’in en sevilen kötü karakterlerinden biri hâline gelen Ba’al, aynı zamanda Sistem Lortları arasında en uzun süre direnen isim oldu. Ba’al’ın ölümünden sonra Sistem Lordu hiyerarşisi tamamen sona erdi.